İnsanı gülümseten de , insanı ağlatan da yine başka bir insandır. Bazen bilerek, bazen de bilmeyerek kalp yapar ve kalp kırarız. Hani bir tebessümdür yarım elma gönül alma dedikleri, çam sakızı çoban armağanı diyerek verilen hediyeler gibi. Hani kendimizi bir şey sanmamızdan dolayı kırarız kalpleri de. Bazen bilmeden kırarız da, haberimiz olmaz. Kırılırız da kendimizi bile duyu
rmak istemeyiz, gururdan mıdır, geniş hoş görüşümüzden mi muallakta kalan bir sorudur.
Dilinizin ucuna gelmesini beklemeyin özürlerin, dilinizin ucuna gelmesini beklemeyin sevginizi dile getirmenin. Bir iyi ki varsın mesajı bile, doğum gününüz olmadığında özellikle yüzünüze bilmediğiniz gülleri açtırır.. Bir tatlı dil yılanı deliğinden çıkarıyorsa, bir insanda neler yapmaz ki? Ama vazgeçmişiz, en itici söz ise, “ben böyleyim, beni kabul eden böyle kabul etsin” olur… Kimse sizi kabul etmiyordur aslında, siz itici olmayı başarırken, kimse sizi kabul etmiyordur. Özellikle öğrenilmiş çaresizlik vardır ya da kaba tabirle, birinin hatırı yoksa, sahibinin hatırı vardır derler.. Kadınlar her zaman öğrenilmiş çaresizlikle kabullenirler bu gibi durumları. Ederi bu mudur kadın olmanın? Kabullenmek midir her şeyi? Anne olunca zaten her şeyi sineye çekmek zorundadır. Bir savaş verir hayata karşı, o yüzden kutsal, o yüzden değerlidir hep. Ama nedense ilk hakaret edildiğinde ya da küfür gibi ağır sözlerde annelerden dem vurulur. Bu ne yaman çelişkidir böyle ? Sadece anne değildir kabullenenler, kadınlar eşlerini kabullenir, bir köşeye atılan çoraplarla başlayan kabullenişler büyür ve uçurumlar buz dağlarının kenarından bakılan evliliklere döner. Sevgililerine boyun eğen gencecik kızlar vardır, ya o ya ben diyen delikanlılar, her şeyi iyi bildiğinden, ilk seçimlerini zorlarlar kızları… Arkadaşıyla sınarlar aşklarını önce, ve sevgisini ispat etmesini isterler, gereksiz yaşanmışlıkları, pişmanlıkları hayatlarına leke olarak yazmak için. Zamansız bir öpücüğü beklemek gibi… Vazgeçmemesi gerektiği hal de sağlam olmasını dilediği dostluklardan yüz çevirmeleri istenir. Anneler bir evlat uğruna her şeye katlanmak zorundadır (!) da, ya o genç kızlar?
Bu kadarıyla da bitmiyor muhakkak, sadece kadınlarımız, kızlarımız kırılmaz. Erkeklerin kalbi de kırılır. Ne de olsa onlar da ne denli güçlü görsekte insandır nihayetinde. Beklentileri yüksektir dile getirmeseler de. Bizim basit isteklerimiz var diye niteleyenlerin sayısını azımsamıyorum. Ama basit istekleriniz kim için basit onu bilmiyorum .. Bazen erkekler daha çok sever, dile getirmekten korktukları için kaybedenler, zamansız dile getirdikleri için kaybedenler diye ikiye ayrılırlar. Zamanın geldiğini nasıl biliriz ki? Nasıl bilebiliriz? O vakit geldi mi, dünya sizin etrafınızda dönmeye başlar işte.. Desinlere sevgilerde bunu yaşayamazsınız. Net ifade edemeyen erkekler nasıl kırılıyorsa, net ifade eden kadınlarda o yüzden kırılır.. Bir duymaz, biri duyuramaz.. Acaba hangisi daha kırılgandır?
Ben kadınları çiçeklere benzetiyorum en genel benzetmedir bu, Ve yerindedir aslında, narindir, nazenindir, ilgi bekler, sadece sulamak yetmez çiçekleri. Sevmeyi bilmelisiniz, onlarla konuşmalısınız. Erkekler konuşmayı kısa tutarlar ve burada çiçekler susuz kalır gibi solmaya başlar. Erkekleri ise kaktüse benzetirim, kendini kendinden dahi korumaya kalkan, dikenlerini istese de istemese de herkese batırabilen, ama içinde su gibi önemli olan bir hayatı barındıran varlıklardır.. Birbirini tamamlayan ama tamamladığını fark edemeyenlerin dünyası burası.. O dünyayı değiştirmek de bizim elimizde diyoruz ama beyhude bir cümle sarfı gibi gözüküyor maalesef.. Dünya iki kapılı bir han gibidir, geldiğimiz kapı, gideceğimiz kapı. İlk kapıdan annemiz sayesinde geçeriz, son kapıya gidene dek babamız tutsun elimizden diye bekleriz. Çünkü nasıl yaşarsak öyle ölürüz ya, karakterimizin temelidir babamız..Ve o babalar erlerimiz, direklerimizdir.. Birbirimizi tamamlamak, birbirimiz olmamız dileğiyle.. Mutlu sabahlar…
Çok güzeldi.. tebrik ederim :)
YanıtlaSilZafer YAZICI
teşekkür ederim :))) değişimler için yardımınızı bekliyorum
YanıtlaSil