harika bir güne merhaba diyorum... harika diyorum çünkü aylardan Eylül, hava kapalı, rüzgârlı, yağdı yağacak sanki... benim içim nasıl doluysa, gökyüzü de öyle sanki.. seviyorum sonbaharı, seviyorum yağmurları...
neler sevmiyorum ki, neler neler.. en çokta taraftarı olduğum GALATASARAY'ı seviyorum.. şimdi bu nerden çıktı diyenlerde olacaktır.bazen ulaşamadığınız değerler, kalbinizi kırmaz.. bir çocukluk sevdasıdır ben de GALATASARAY.. 14 yıllık bir aradan sonra şampiyon olmuş bir takımın sevinç kutlamalarıdır beni GALATASARAY lı yapan.. ben 5 yaşımdaydım... ve 14 sene sonra şampiyon olmuş benim sevdam... gökyüzünden atılan flamalar büyülemişti beni. Şimdiki çocuklar için bir büyü,sihir olmaz elbette gökyüzünden ansızın düşen bayrak,balon vb şeyler.. ama 1980 lerde çocuk olanlar için, mucizedir bu güzellikler.. hayran hayran bakarsınız, inanamazsınız.. işte böyle başladı benim sevdam... elhamdülillah dedirtecek kadarda tutkulu sevdim..
her zaman tutkulu sevdim ben, ailem dışında.. ailemi hiç bir vakit tutkulu sevemedim.. seviyor muyum evet çok seviyorum.. ama tutku yok.. cansız bir sevgi... belki babamın bana iyiliklerini (!) görüp donmuşumdur.. belki annemin kırılan kalbime bir çivi daha çakması yok etmiştir tutkumu.. ama kardeşimi çok severdim.. büyük siz olunca, korumacı oluyorsunuz illaki.. şimdilerde bayramdan bayrama görüştüğüm kardeşim var... bir de GALATASARAY yenildikçe beni arayıp kızdıran, mesaj atan... babam vefasızdır, nankördür.. bu özellikleri ben de olmadı asla. annemde yanında dura dura öyle olmak zorunda kaldı malesef. ama bana sirayet edemediler bu konuda. kendi doğrumdu, sevdiklerimi terk etmemek... iyiliğini gördüğümün iyiliğini unutmamak. vazgeçmediğim dostlarım vardır hep.. varlıklarına dua ettiğim.. mesafelerin, yılların araya girmediği...
aşklarımda tutkulu oldu çoğu zaman... ilk aşk dediğimiz şey var ya, o işte tutkusuzdu... çok masumdu.. çok duyarlı, korkusuzdu... masumsan masumca seversin sanırım..
gelir aklıma bir sürü anı, en çokta nefretle başlayan aşkların, nefretle bittiğidir.. kendi adıma değil elbette.. karşımdaki için söyledim bunu bu kez...
biraz Tan dnleyeyim .. biraz ruhum dinlensin.. bu baş ağrısı ile ne çok zor aslında dinlenmek... nasıl bir baş ağrısı anlamıyorum.. sinüzitim yokmuş, migrenim yokmuş.. doktor öyle diyor, iç kısımda bir eğrilik var onu düzeltmemiz lazım diyor.. doktorlara neden inanmıyor ve güvenmiyorum.. çok uzun hikâye... çok yorucu bir hikâye..
bir de şimdilerde bir yalan girdi ki araya.. hiç güvenmez oldum..
bir gerçeği itiraf etmeden de geçemeyeceğim ama, en güvensiz, en inanmaz zamanlarımda inandım ben birisine.. güvendim,doğru biriside var dedim bu yamuk hayatta... yumuklarım canıma hep batsada.. bir doğrum vardı.. yitirdim onu da.. tükene tükene yitirdim.. ama yalan olmadı asla, olmayacakta.. hep bir yanım doğrumun var olduğunu bilecek...
bu sebeple teşekkür ederim doğruma..
Rabbim beni seviyor bunu çok çok iyi biliyorum.. Her hatama, her günahıma rağmen.. sevmeseydi, bu yalnızlığıma, bu bitkinliğime, bu kendimden geçmişliğime, Burcu'mu yollamazdı diye düşünüyorum. Burcu'm benim uzun yıllar önce hayatıma giren kardeşim.. Birlikte 4 sene geçirdik, sonrasında ayrılıklar girdi araya, ama sevgisizlik girmedi asla.. Mardin'den atandı buraya, benim yanı başımdaki ilçeye.. İstanbul içinde ilçeler yanyanadır, uzaklık İstanbul'da dildedir,asl olan trafik çilesidir. Evlendi ve buraya yerleşti.. hediyesini hazli hazırda, ben vakit bulup gideceğim inşallah. canım Burcuşum geldi... şükürler olsun Rabbime..
dün akşam üzeri, bir anda başım dönmeye, dünyam kararmaya başladı.. durdurun dünyayı diyecek kadar kötü oldum uzun zaman sonra, yatmaya çalıştıkça daha hızla döndü, başımı tutuyordum refleks olarak.. sanki duracakmış gibi.. nedenini bilmediğim bir dönüştü bu.. geçmedi de, geçmek bilmedi de, akşam 22:30 da uyudum.. yıllar sonra ilk kez o derece erken uyudum.. arada uyansamda, 6 ya dek uyudum.. uyumak iyi bir şey ya, ben küs olmasam, araya sorunlar girmese iyi bir şey...
GALATASARAY dedim o kadar, winampta GALATASARAY Trübün marşları var...
bizler tarihi anlarımızdan birini yaşıyoruz, sizler evlerinizin başında, bizler dev ekranlarından önünde, bu tarihe tanık oluyorsunuz. lütfen bir kez daha ayağa kalkın lütfen GALATASARAY'ımızı yürekten alkışlayın diyor sunucu.. bu son maç sunumu. 17 mayıs 2000 tarihinin sunumu... UEFA kupasını alamasakta buraya dek geldik diyen sazanın konuşması.. biz oraya ölmek için çıktık diyen 11 yiğit ASLAN vardı ya.. bu adam buraya dek geldik der gibi konuşuyor.. ben de ki bu aşkın önüne hiç kimsenin aşkı geçmesin Allah'ım.. dünyalık hiçbir sevgiyi takımımdan daha önemli tutamam..
çünkü herkes gider, herkes yarı yolda bırakır.. sen sevdam olarak kalırsın...
NEREDE SENİN SÜPER KUPAN, NEREDE UEFAN.. HERKES RÜTBESİNİ BİLECEK!!!!
Evenescanse Bring me to life dinliyorum şimdi de.. dipsiz boşluklarda çığlık çığlığa söyle ruhum şarkını...
22 Eylül 2011 Perşembe
18 Eylül 2011 Pazar
siz hiç kendi içinizde öldünüz mü?
siz hiç kendi içinizde öldünüz mü?
evet hiç kendi içinizde öldünüz mü? verdiğiniz kararlar sonucu, gelenler yüzünden, aymazca gidenler yüzünden hiç kendi içinizde öldünüz mü? kendi cümleleriniz, hiç boynunuza geçen yağlı urgan görevi gördü mü?
ben kendi içimde öldüm.. ansızın gelenler yüzünden, aymazca gidenler yüzünden.. verdiğim kararların bedelini öderken , kendi cümlelerimin ipini, çektim.. sehpayı defalarca tekmelediler, defalarca tekmeledim..
ben kendi içimde ölürken, bir ağlayanımda olmadı, bir dua edenimde. bir başımaydım, o bilinmezlikte.. güven kelimesinin, yalan kadar tehlikeli olduğunu öğrendiğimde, geç değildi, ben yine umut denen hain bir kelimeye boyun eğmek istedim. umut, fakirin ekmeği.. aslında umut, geleceğin katili... bugün karamsar değilim, aksine gerçekleri yazasım geldi.. olanla biteni yazasım geldi.. beyaz gülün bile gölgesi siyahken, nesinden bahsediyorlar ki masumiyetin, aydın günlerin... gün aydın olmaz aslında, parlak bakmak isteyen sen olursun her nasılsa...
saklandığım yerlerden çıkmak istemiyorum şimdilerde,korkuya esir olmak değil bunun adı, aksine ders almak.. ders aldım mı peki? yaşadıklarım ne vakit ders almama sebep oldu ki?
ben ders alsam da, unutkanlıklarım diz boyu oldu hep.. unutmama sebep olanda umuttu.. belki iyi olur bu defa umudu...
umut fakirin boğazına, düşlerine, hayatına takılıp, öldürüyor..
aşk'a inanmazken, aşk'a şiirler yazmak... aşk'tan bir canavarmış gibi bahsederken, elime aldığım kitaplarda ana temanın aşk olması .. ne yaman çelişki.. ölmeyi seviyorumdur belki.. belki de yetmiyordur bana bir kez ölmek!
üzerime devrilen kaç güven yalanının altında ezildim? kaç kez aşk denen denizde, terk ediliş fırtınasında savruldum?
kaç defa dürüst olduğum için, yalan duydum? unuttum.. unuturken umudu aldım heybeme.. acı çekmeyi seviyorum sanırım.. buna mazoşist mi deniyordu, sadist mi deniyordu? hatırlamıyorum şimdi...
bugün pazar.. en sevmediğim gün.. ama bir sendrom meselesi yüzünden değil benim sevmeme nedenim...
bir güne özel hayırlı pazarlar denmesi.. mutlu pazarlar.. iyi pazarlar denmesi.. neden salı günü için bu yok?
cuma özel bir gün... ama ya pazar? yatıp uyumak mı güne anlam katıyor acaba? anlamsız o kadar çok şey var ki.. hiç yapmam dediğim şeyler yapmaya başladım şu sıralar.. ve sonumu hazırlıyor gibiyim.. benden oluyorum..
göze aldığım ölmek mi? yoksa öldürülmek mi?
farkında olmadan ölürüz, bilmeden yoklara karışırız.. ben fark ederek ölüyorum.. ben bilerek yok oluyorum.. yalandan hoşlanmazken, YALAN oluyorum..
noktalıyorum.. neyi mi? belki yazımı, belki de yok oluşlarımı... ikilemdeyim ama bire düşeceğim...
evet hiç kendi içinizde öldünüz mü? verdiğiniz kararlar sonucu, gelenler yüzünden, aymazca gidenler yüzünden hiç kendi içinizde öldünüz mü? kendi cümleleriniz, hiç boynunuza geçen yağlı urgan görevi gördü mü?
ben kendi içimde öldüm.. ansızın gelenler yüzünden, aymazca gidenler yüzünden.. verdiğim kararların bedelini öderken , kendi cümlelerimin ipini, çektim.. sehpayı defalarca tekmelediler, defalarca tekmeledim..
ben kendi içimde ölürken, bir ağlayanımda olmadı, bir dua edenimde. bir başımaydım, o bilinmezlikte.. güven kelimesinin, yalan kadar tehlikeli olduğunu öğrendiğimde, geç değildi, ben yine umut denen hain bir kelimeye boyun eğmek istedim. umut, fakirin ekmeği.. aslında umut, geleceğin katili... bugün karamsar değilim, aksine gerçekleri yazasım geldi.. olanla biteni yazasım geldi.. beyaz gülün bile gölgesi siyahken, nesinden bahsediyorlar ki masumiyetin, aydın günlerin... gün aydın olmaz aslında, parlak bakmak isteyen sen olursun her nasılsa...
saklandığım yerlerden çıkmak istemiyorum şimdilerde,korkuya esir olmak değil bunun adı, aksine ders almak.. ders aldım mı peki? yaşadıklarım ne vakit ders almama sebep oldu ki?
ben ders alsam da, unutkanlıklarım diz boyu oldu hep.. unutmama sebep olanda umuttu.. belki iyi olur bu defa umudu...
umut fakirin boğazına, düşlerine, hayatına takılıp, öldürüyor..
aşk'a inanmazken, aşk'a şiirler yazmak... aşk'tan bir canavarmış gibi bahsederken, elime aldığım kitaplarda ana temanın aşk olması .. ne yaman çelişki.. ölmeyi seviyorumdur belki.. belki de yetmiyordur bana bir kez ölmek!
üzerime devrilen kaç güven yalanının altında ezildim? kaç kez aşk denen denizde, terk ediliş fırtınasında savruldum?
kaç defa dürüst olduğum için, yalan duydum? unuttum.. unuturken umudu aldım heybeme.. acı çekmeyi seviyorum sanırım.. buna mazoşist mi deniyordu, sadist mi deniyordu? hatırlamıyorum şimdi...
bugün pazar.. en sevmediğim gün.. ama bir sendrom meselesi yüzünden değil benim sevmeme nedenim...
bir güne özel hayırlı pazarlar denmesi.. mutlu pazarlar.. iyi pazarlar denmesi.. neden salı günü için bu yok?
cuma özel bir gün... ama ya pazar? yatıp uyumak mı güne anlam katıyor acaba? anlamsız o kadar çok şey var ki.. hiç yapmam dediğim şeyler yapmaya başladım şu sıralar.. ve sonumu hazırlıyor gibiyim.. benden oluyorum..
göze aldığım ölmek mi? yoksa öldürülmek mi?
farkında olmadan ölürüz, bilmeden yoklara karışırız.. ben fark ederek ölüyorum.. ben bilerek yok oluyorum.. yalandan hoşlanmazken, YALAN oluyorum..
noktalıyorum.. neyi mi? belki yazımı, belki de yok oluşlarımı... ikilemdeyim ama bire düşeceğim...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)