4 Kasım 2011 Cuma

Ordan, Burdan, Şurdan derken...

sabahı karşılıyorum, bugün uyumadım.. uyku mu tutmadı, uykulara uykusuz kalmayı mı özledim bilemiyorum. bahane üretmek istediğimizde, bir sürü sebep bulabiliriz. ne de olsa bizler, haklı olmayı, haklı çıkmayı severiz. bugün 5 kasım 2011.. bayram arifesi bugün. o sebeple, oruç tutmaya niyetlendim kısmetse. aslında dünden niyet etmiştim ama br yavru kedinin gazabına uğradım. nasip diyelim. her şey nasiptir aslında. kabul etmesekte, başka isimler versekte..

saat 03:24'ü gösteriyor saat. bu gece oynadığım 6 wordabula ( scrabble ) dan 5 tanesini kazandım, 1 tanesinde, her ikimizde elimizde taşlarla oyunu bitiremedik. her ikimiz dediğimde, her defasında başbaşka oyuncular oturdu masama. bir kaç zamandır oynadığım oyunlarda genelde kazanıyorum. 3 senelik arkadaşım olan Ali'yi ise dün güzelce yendim. sevgili Ali'yi oyunus.com sitesinden tanırım. çok sevgili dostum gel özledim seni yenmeyi diyerek çıkmıştı yola halbuki ... eee rakibi küçümseme demişler.

bugün yani bu bugün dün oluyor, çok çok kıymetli ve ben de özel olan birisinin geçirdiği ameliyat sonrası ağrı dindirme konusuna eğilim gösterdim. hani, geçirdiği evreleri geçireceğimi düşündükçe hepten deli olacağımı fark ettim. beni bekleyen bir burun ameliyatım var. hiç ama hiç olmak istemediğim bir ameliyat. hayırlısı olsun. bu ameliyatı geçiren sevgili hastamın az daha rahatlaması için, epeyce sordum, soruşturdum. umarım dediklerimi uygulamıştır. ve şu anda umarım derin bir uyku çekiyordur. yanında olamadığım için bağışla... bağışla.. bağışla..

bu akşam, dayımı aradım. sesi o kadar üzgün geliyordu ki, sanki bilinçli bir arama yapmışım gibi olmuştu o esnada. halbuki, içimden gelmişti, dayımı özlemiş aramıştım. moralim bozuk gülüm biliyorsun işte dedi. bildiğim ne ise onu bilmiyordum bence. sonradan fark ettim ki, sevgili dayım, yenilmişliklerine üzgündü. Sivas türküsü söylemek geldi içimden. söyledim de.. dayım iyi insandır, sakin, içtendir, saftır... ( hiç erkekler saf olur mu sorusu geldi aklıma ya ) neyse, üzülme dayı ya dedim, üzülme. sen alış artık, bir kez başlar uğursuzluk dedim. zaten şikecisiniz diye teselli ettim. dayım epey üzgündü üstüne gitmemek adına kapattım telefonu...
bu ait olma isteğidir, bir siyasi parti, bir oluşum, bir taraftarlık, ait olma psikolojisine en iyi örnektir. konuşacak derin konular bulma, bir yerdeyim mesajı verme çabasıdır. fanatik bir taraftar olarak bunu kabul ediyorum. psikoloji merakımdan bunuda öğrenmiştim.

bir bayram daha geldi çattı.. bilen bilir beni, bayramlarla aram iyi değildir. anıların hücum etmesi midir, gurbetlik midir sebep bilinmez.( ki gurbetlik nedir onu önce cevaplamam lazım sanırım ) ama sevmem işte bayramları... umarım güzel geçer bayram... huzurlu, neşeli, adına yakışan bir bayram olur. Allah kesenin kurbanını kabul etsin, kesemeyene nasip etsin, kesmeyenleri ise ( parası varken ) affetsin...

bayram sonrası, doktora gitmeye niyetliyim nasipse. eklemlerime sanki, çivi çakıyorlarmış gibi ağrılar saplanıyor,önce dizlerimde başlayan ağrı uzun zaman devam etti, şimdilerde ise, kollarım, parmaklarımda ağrıyor. ve en kötüsü, kalbim ağrıyor son zamanlarda. hep, sinirsel olsa gerek dediğim ağrının, dedikleri doğruysa ciddi bir hastalığın habercisi imiş.. hayırlısı olsun. nasip her şey...

vizelerim yaklaşıyor, hiç ama hiç çalışmadım. ne yapacağım sorusuna cevabım çok fanatikçe olacak dermişim. GALATASARAY yazıp çıkacağım .. hahahah... şaka bir tarafa, bayram sonrası, kitaplara gömülmek niyetindeyim az da olsa. ne gereksiz ders şu Osmanlıca... ne gereği var, sanki osmanlıca konuşacağız bu saatten sonra. bilgisayar dersi de gereksiz. terimsel olarak çok itici geldi bana. bir de kitaplar akademik bir dille yazıldığından, boğuldum. sanırım bir 12 senede içime sindire sindire bitirim bu okulu. o da yetmez, edebiyattan tiksinirim ve nefret ederim gibi geliyor bana. ileriki dönemlerdeki derslere baktım biraz geçen akşam. Orhun ve Uygur Türkçesi dersleri vardı. aha dedim, normal Türkçe'yi konuştuk ya. onlar eksik kaldı. hadi bu dil, dilimizin temelidir diyelim. Almanca, Fransızca, İngilizce de ne oluyor? eğitim fakültesi bile değiliz yani. öğrenciysen öl diyorlar. kardeşim dünya kadar işim var. bir sınav yeterdi bana. vize final işkencesi nerden çıktı. bana yazık ya. kınıyorum sizi der ve edebiyatı irdeledikçe, yazılanların, çizilenlerin, ciddi manada edebiyattan uzak olduğunu fark etmeye başladım. şu görüyü, tasvip edersem diyee korkuyorum bir gü.. kibirli bir yaklaşım olacak ama, ki ben öyle olduğuna kanaat getirmişimdir her zaman. " sanat, sanat içindir. " belli bir kesim cidden edebiyatı özüyle yazmaya, yapmaya çalıştı mı, kesinlikle ama kesinlikle yazılan, çizilenin kelime cümbüşü olduğunu anlıyor. bu işe cidden gönül verenler fark ediyor sığlıkları. ben mesela, öğretmen olmak için hareket etmediğimden, edebiyatı, sanatsal olarak ele aldığımdan hepten bocalıyorum. yazdıklarıma şiir demiyordum evvelden, şimdi ise yazdıklarıma, ne diyeceğimi düşünüyorum. karalama kelimesi dahi, beni utandırıyor... emeksiz yemek olmaz.. ve emeksiz kelamlar, kalemi yoruyor beyhude yere... hayırlısı olsun bakalım. hayırlısı olsun inşallah



geçenlerde sevgili bir büyüğüm, ( burada bir sevgili büyüğüm olacaktı ) kitabı çıktı TİMAŞ yayınlarından. 1.ci baskısını tez vakitte okumamı istiyordu, görüşlerine ciddi anlamda güveniyorum ve diğer basımları bu doğrultuda hazırlamak istiyorum diye defalarca rica etti. bu nasıl bir onur verici istektir anlatamam. daha okulumun özünü dahi bilmezken, okuma birikimime güveniyordu kıymetli aile dostum, sevgili büyüğüm. onlardan çok şey öğrendim. iyiki girmişler ailecek hayatıma..

başka neler yaptım, alış veriş yaptım kızlarıma,bayramlık aldım. ben gezmeyi çok sevmem.2 yere baktım, uygun, temiz, güzel bir şeyler aldım. çok şükür bunuda alabildik dedim. sevinsinler düşüncesi işte. yoksa ihtiyaç dahilinde değil bayramlıklar. bakalım nasıl geçecek bayramları ? bu bayram uzun zaman sonra, babamla olacağım aksilik çıkmazsa. bayram... bana her gün olan..

uzun zamandır sevgili kız kardeşim Reyhan'la görüşemiyorum, sıkıldım açıkçası. özledim, mesajlaşmıyoruzda fazla, sanırım telefonu bozuk. ve canım kardeşim Murat, benimle acaip uğraşıyor sıpam.elime geçersin elbet kuzu... sorarım sana bunları...

sahuruda arada hazırladım bakalım. aslında ben olsam sadece süt içer yetinirdim.ama kızım için hazırlamak zorunda kaldım. o acıkırım endişesi ile yaşıyor. koca yaz 24 gün tuttu oruç 10 yaşında olan kızım. Rabbim daim eylesin içindeki sevdayı, inancı.. Allah herkese hayırlı olanı nasip etsin. zorlamayı sevmem, saygı duymak en önemli olandır bence.

ve asıl yazmam gereken önemli olayların ikincisini sona bıraktım sanırım. ilki sevgili hastamdı tabiki... ve yıllar öncesinden gelen bir insanı yazıcam şimdi. ben 14 - 15 yaşımdayken bana ciddi ciddi aşık olan, ömürlük seven birisini.. bir yanlış anlaşılma , bir çocukluk hatası yüzünden, hiç sevme, sevilme şansımız olmamıştı. o çok ama çok sevmişti. bana baktığında, sanki tüm dünyası benmişim gibi düşündürürdü. sevgilim değildi,erkek arkadaşım değildi. siyah saçları, yeşil gözleriyle, uzun boyuyla, çok yakışıklı biriydi. bense uzak dururdum ondan her daim. çokta efendiydi, çokta beyefendi, ahlaklı, mahsun, içten, saf biriydi. facebook'ta adını yazdım ve beğeni yaptım paylaşımlarına. ama bunu bir aşk yada sevgi gibi bir hissiyatla yapmadım. ona açıklamam gereken bir hayat kıssası vardı. ve onu aaçıklamakla yükümlüydüm kendimce. şaşırdı, işin tuhafı hala seviyor. ama saygın bir dostluğa merhaba dedik.. sadece arkadaşlık. zamanında olmayan, şimdi asla olmaz. ama eskileri konuşmak gülümsetti ikimizide. okulun önüne az gelmeedim seni bir kez oldun görmek için dedi. evinin önünden çok geçtim dedi. o zamanlar cep telefonu yada internet böyle yaygın değildi elbette. yoktu hatta desek yeridir. çok severdi ama bunu bilirdim. işte öyle... eski bir anının, yansımasıdır bugünlerde tebessüm ettiğim.. dilerim iki cihan saadeti yaşarsın ailenle sevgili Murat... dilerim cennette, eşinle ve çocuklarınla huzurlu bir hayatın olur...

mutlu bayramlar Türkiye'm

2 Kasım 2011 Çarşamba

karma karışığım...

dünden beri içimde bir sıkıntı vardı. dünden beri yorgunluk halim had safhadaydı. gülesim gelmiyordu, keyfim yoktu.. ve akşam akşam içimden bir ses telefonu eline al diyordu. işte o sese uyduğum an, kalbimin fişini çektiler sandım. aradığım numaranın sahibiyle değilde, telefonu açan, tuhaf insanla muhatap olunca, elim ayağıma dolaşdı, nefesim birden düzensizleşti, bir an ne yapacağımı bilemedim. ne yapacaktım aslında, o da ayrı bir konu. az öncee ameliyattan çıktı dedi, sadece ayağından mı ameliyat oldu dedim yoksa burnundan da ameliyat oldu mu? bu telefona çıkan arkadaşı, hala boğmak istiyorum. ne tür bir arıza mıknatısıyım bilmiyorum ama telefonda dahi çektiğimi biliyorum arızalı olanları. ne zaman narkozdan çıkar, kendine gelir diyorum, 1 saat, 1,5 saat sürer dedi. ben sizi o vakit yine rahatsız ederim diyorum. o hala kim olduğumu soruyor. acaba ben siz kimsiniz diye soru sordum mu? fazla meerak neden iyi değildir ki!!!

1 saat sonrayı nasıl ettiğimi, nasıl geçirdiğimi bilmiyorum, dua bile edemedim. ameliyata gireceğini demediği için, daha da çok üzüldüm. heyecan yapıp, meraklanma diye demedim dedi, kendine geldiğinde mesaj atıp, konuşacak hali yoktu sanırım. hiçbir şey diyemedim. teşekkür etmekten başka. kadere bak ki, ilk tanıştığımızda, onun ısrarıyla doktora gitmiştim ve bana burun ve ayaktan ameliyat telkin etmişti doktorlar. ve ben o arada, onun yokluğuna kızıp gitmemiştim. ve o geçeen hafta bir tansiyon rahatsızlığı ile yere düşmüş ve ameliyatlık olmuş. olaya bak, kader ne ağlar örüyor. benim olmam gerekenleri o oluyor. dilerim kalbime yansıyan hastalık ona yansımaz... veda ettim kendisine...


gelelim gelen aya, kasım aayını hiç sevmem. sonbahar mevsimini o denli sevsemde, kasım ayını hiç sevmem nedense...

beynim duracak gibi oluyor bazen, öyle yoruluyorum ki düşüncelerimde, ruhumda. bugün bu sabahta öyleydim. wordabula oynuyorum dağılsın aklım diye.. çok seviyorum kelime oyunlarını. ve tavla,okey, batak vs oyunlarını ise hiç oynamayı bilmiyorum.kumarbaz bir babanın kızı olunca, nefret etmek normal olsa gerek... ve 3 harfim kala yenildim. bir kaç kez yazı yazacağım diye dikkatim dağıldı ama.. iyi oynadık yine de.. seviyorum bu oyunu.2007 de keşfetmiştim. yeni üye alımı uzun zamandır yok. o sebeple kimseyi davet edemiyorum oynamaya.. orada sevdiğim bbir kaç dost kazandım.. batmadji.. yani, nam-ı diğer Muhammed Fatih Batmacı, kadim dostumdu, çokta iyi birisiydi, ve di-li geçmiş zaman diliminde kayboldu gitti. aslında kaybolmazdı, bir gün çok üstüme geldi, kırdıkça kırıldı. tamir olur sandık dostluğumuz bu defa da, başkası için bitti. şimdilerde nişanlı canım arkadaşım, her daim dualarımda ama... çok güzel bir kızla nişanlı.. bana çok yakında oturuyor ama gidemiyorum gönlünü almaya, gönlümü almasına izin veremiyorum. ama dua ediyorum... çok mutlu olsun batmadjim.. beni elektrik çarpmışa döndürürdü oynarken.. öyle fenaydı...


dedim mi ben, kasım ayını hiç sevmediğimi.. dünle birlikte daha da pekişti. biraz sıkıntılı bir zamana giriyorum farkındayım. aşar mıyım? elbette aşarım. neler aşmadık ki, bunuda elbet, Allah'ın izniyle aşarım.


mercan dede dinliyorum, bu dinlediğim tınılar, çok farklı bir sentezden oluşmuş sanki. gerçekten, doğu ve batı karışımı olmuş. bazen dinliyorum, iyi geliyor. sabahta bana iyi gelen fakat ağlatan bir türküyü ney eşliğiyle paylaştım. Kütahya Pınarları... eşsiz bir ney dinletisi.. içime dokunuyor.

masama bir oyuncu oturdu.. nicki, enaniyet.. yani ego.. benlik.. arapçası ile karşıma çıktı. acaba bu bir mesaj mı?

bazen Nora Roberts'ın bir kitabında dediği gibi bakıyorum hayata, herşey bir işarettir anlayana, bir sinyal verir gitmen gereken yön sana.. dünde öyle oldu, içimdeki ses ara dedi, aramamam gereken bir vakitti, aradım ama. benden sakladın ama kalbimi hesaba katmadın dedim...


kim kimin kalbini hesaba katıyor ki? hangi arkadaş, hangi dost, hangi aile bireyi? kim kimin kalbini, kalp diyerek görüyor ki? benim kalbimi oyuncak gören çok... yine Yılmaz Erdoğan ve Ankara şiiri geldi karşıma.. ne şiir ama, ne yorum, ne ruh, ne asalet...

aslında Ankara'yı anlatırken, Hakkari'yi de geziyorsunuz mısralarda.. çok dokunduruyor, düşündürüyor. farklı bir zaviyeden bakmanızı sağlıyor.. ustam işte.. ne desem beyhude..


Allah, telefonum çaldı, birden kapattım refleksle, kızım kartıyla aradı uzun zaman sonra. bugün biz eve geç geleceğim dedi, arkadaşıyla ders çalışacakmış. dersleri iyi şükür. telefonumu eline geçirdi mi bahsettiği arkadaşıyla yarım saat konuşuyor. öldürecek bir gün beni.. geçen günde, küçük, oyun satın almış. bir mesaj geldi, oyunu satın aldığım için teşekkür edip, giriş şifresi veriyordu. delirdim resmen.. ya size ellemeyin demiyor muyum bu telefonu? diyorsun anne. neden elliyorsunuz evladım.. takan yok. şimdi de, aston martine aldım oyunda diyor. hey güzel Rabbim..

Tan ve Ziyan başladı... susarım, sözümü tutarım diyor. bir sözüm var ve ben bu sözü genişlettim. sana yemin sana söz, Ali'm olmayacak.. ve sebebi olmayacaksa, başka sebepte olmayacak...

bu arada oyunumuz 220 ye 140 puanla devam ediyor. ve tabiki enaniyet nickli arkadaşım 140 puan ile beni takip ediyor... şimdi buna enaniyet deniyor.. kendi enaniyetim kabardı maşallah demeyeceğim...


seni özledim diyemeyeceksem, aşık olmanın ne anlamı var?

evet sevgili, seni özledim diyemeyeceksem doya doya, sana aşık olmanın ne anlamı var söylesene bana?

anlam senken, anlam aramanın anlamı mı var? al işte sana cevap ruhsuz... yazacak çok şey var, çok şey.. o kadar çok dolu ki içim. ama uykum var. geç yattım, ağlaya ağlaya yattım. grup 84 söyle adlı şarkıyı dinledim uyumadan evvel.ve Avril Lavigne I love you adlı şarkıyı dinledim. çok güzel bir sözcüktür sevgi sözcüğü.. söylemek bile susturuyor oysa ki beni...

ben sana dayanamam yarim ben sana aldanamam...

tüm vazgeçişlerime bir selam yolluyorum.. birinizden birinize elbet vazgeçmedim diyerek dikilirim karşınıza.. ama o güne dek, hoşçakal vazgeçişim...


desem ne olur ki?

seni çok özledim.. seni çok seviyorum...