11 Haziran 2011 Cumartesi

günün sonu...

uzun uzun yazmak lazım bazen, ve bazen umarsızca susmak.. dile getirilmeyenlerin ahını alır mı acaba yürek? korkularının bedelini öder mi insan? ve cesaretlerin bedeli son mudur hep?

sustum diyen korkusundan mı susar diyorum? korkumdan değil, bildiklerimden susuyorum.. bildiklerimin ağırlığı boynumu büküyor ve bilmediklerimin çaresizliği belimi yıkıyor. biliyorum yasak olan tatlıdır, ve bildiğim zayıflık anı insanın ruhunda hep gizli saklıdır. anı kollar ve sizi boş bir anınızda yakalar.. ben , ansızın yakalandım ummadıklarımı yaşamaya.. ummadığım bir anda, grilerim mavi oluverdi.. ve o maviler birden soluverdi.. aşk gülleri yediveren gülleri gibi de değil malesef.. peşpeşe açmıyor.. ve her cümlenin sonuna acı noktalar konuyor... benim her hatam beni anlatıyor.. ve bu sıralar sevdiğim bir ben var... hata bir çaba olduğunu gösteriyormuş, bir dostum öyle demişti.. çabalarımız sonucu mu hata yapıyoruz ki? bilmediklerim yine soru gibi değil de duvar gibi çıkıyor karşıma! meydan okuyor yine hayat bana.. bugün o kadar güzeldi ki, ve bugün o kadar yüreğime dokundu ki.. şaşkın bir ruhsuzluk hakim şimdi gözlerime.. boş bakışların ağırlığı var sanki üstümde.. nefesimi tutmak değil vermek istiyorum.. sona yürümek için değil, yarınlara daha bir umutla bakmak için.. düne bakıyorum, ummadığım şeyler duyuşum geliyor aklıma.. yine susuyorum.. bugün güldüğüm geliyor aklıma, hem de umarsızca, çıkarsızca güldüğüm geliyor aklıma. yine nazara gelen ne oldu ? ya da neden çekemedi beni hayat? benim belki de kaygılarım gerçeğe dönüştü diyorum.. ve her gerçekleşen kaygım, ayağımı kaydırıyor fark ediyorum.. yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsa yalnızlık olmaz diyen ey şair; ne kadar haklı olsan da, ben belki paylaştıkça artan güzelliklerin varlığına inanıyorum.. bunu neden anlatamıyorum işte onu bir türlü bilemiyorum.. ve bilmediklerimle bir geceye daha merhaba diyorum...

9 Haziran 2011 Perşembe

benliğim....

Bugünlerde pek iyi değilim. açıkçası hastayım, önemli mi rahatsızlığım ? can tatlı sanırım. ama bu fazla tatlı olmaya başladı. yürüyemez hale geldim. buna da şükür elbet. Rabbim sevdiği kuluna sıkıntı verirmiş. Ben buna inanan biriyim en azından teselli ediyor ve güç veriyor... dün bir hata mı yaptım diyorum... hata değil aslında.. ama ben biliyorum ki , bakışlarında kaybolmayacağın birisini yüreğine sunamazsın... ve ben sunmadığım bir bakışı özlemenin külfetini taşıdım bir anda.. yazmamalıyım.. belki de uzaklaşmalıyım biraz ruhumdan... gömmeliyim kendimi ruhsuzluğumun diyarına... neyse.. umutsuz vakalara döndüm yine... buram buram aşk koksa dünya yine değişmez en sevdiğim renk galiba! uzun zamandır sezen aksu dinlemiyordum. şu anda son bakış adlı şarkısını dinliyorum.. kaybolasım geldi cidden..

" son bakışlarda ki o gözler kaldı aklımızda!"

of çekesim geldi, ruhum susuyor yine... gözlerimin dolacağını bildiğim sözlerden akıtmak istemiyorum belki de... neyse.. doluyyum.. korkunun adı yok.. aşkın adı yok.. ama yokluğunun adı var dilimde.. zehirli bir çiçeğin tadı saklı sanki yüreğimde...

7 Haziran 2011 Salı

Hayat herşeye rağmen?


“ hayat her şeye rağmen..”



Bu cümlenin sonu nasıl tamamlanmalı acaba? Hani herkesin bir derdi bir sıkıntısı illa ki var. İlla ki, vazgeçmişliklerimiz, yenilgilerimiz de var. Kazanımlarımız, zaferlerimiz hiç mi yok? Rabbim dağına göre kar, rüzgâr verirmiş. Atlatılmayacak bir sorun vardır, çözümü yoktur.. Malum adı 4 harfli olup, her nefsin tadacağı son yolculuğun adı… Ama zaten o kabullenilmiş bir gerçek değil mi? Bu cümleyi nasıl tamamlayabilirim? “ hayat her şeye rağmen” güzel.. evet güzel. Duyulmak isteneni söylemiyorum. En güzel gerçeği ifade etmeye çalışıyorum. Bir tebessümle bakıyorum şu anda kelimelerime, o kelimeleri yazanın hayatını irdelemeye kalkarsam, çok kırgınlıklarım, kırılmışlıklarım olduğunu göreceğim. Geçmişin hayaleti yine nefesime göz dikecek, soluklarım azalacak. Gözlerime birikenler tabir-i caizse bir bulut olup yağmur olacak.. Ama ben hayatı sorgulamıyorum bugün.. Çünkü hayat beni sorguluyor bu defa?
Hayat nelere rağmen güzel? Kavgalara rağmen, anlayamayanlara rağmen, çaresizliklere rağmen, kırgınlıklara rağmen, kadersiz olduğumuzu düşündüğümüz her acımasız ana rağmen GÜZEL..
Aşk mesela, ilk anda nasıl başlar? Bir bakış, bir gülüş.. ama asla güzelliğe vurulmak değildir bence.. geçici olana duyulanın adı aşk olamaz. Ve güzellik maalesef en çabuk kaybedilen servettir.. aşk, özlemektir, özlediğini bildikçe içinizin içinize sığmamasıdır. Gülümsemektir aşk, onu düşündükçe gülümsemektir. Hayallerin en masum halidir, bir ev, birkaç çocuk, ona sarılmak, onunla yaşlanmak… sonu olur ya da olmaz.. ama aşk her şeyi mümkün kılar … ve aşıkken hayat her şeye rağmen çok güzeldir.
Ayrılıklar kaçınılmaz olan çoğu zaman, o vakit hayat güzel midir? Tabi ki koyar insana yalnızlığı, hayalinin terk edişi, eksikliği batar , canını acıtır aşksızlık.. ama geçici olmaya mahkum olan bir kaybediştir bu da. Güzellik gibi acılarda geçmeye mahkumdur..
Herkesin bir hikâyesi vardır. Herkes bir şeylerden şikayet eder. Kimse haline şükretmeyi hak etmez. Görmeyen için mavi nedir ? Bunu bilemediğimiz için hayat her şeye rağmen güzel gelmez. Bir kuş cıvıltısını duyduğumuz için hayat güzel gelmez. Aynaya baktığımız suret biz yalanlar söylediği için hayata kırgınızdır. Çünkü bakılacak yüzünüz varsa, fani olduğunuzu unutan da bir ruh haliniz vardır. Aynalar yalancıdır, sırlı değildir, görmek istediğinizi de görmek istemediğinizi de size pervasızca sunar. Yürüyebildiğiniz için hayat yorucudur, koşabildiğiniz için hızlı geçer. Ve bir de engeller vardır, yürüyemeyen için, göremeyen için, duyamayan için. Acırız haddimizi aşarak, bazımız acımadığını söyler ve yalan devreye girer. Biz kendimizi tam gördüğümüz için acırız. Halbuki biz neye göre eksiksiz bir varlığız? Yürüyemeyen için, koşamayan için hayat yavaş geçer, çaresizliği hisseder, ama vazgeçmez bize rağmen.. Görmeyen için güneşin nasıl bir renk olduğunu bilmemek ağırdır, ama bize rağmen gülüp, söyler hayata dair türküler.. onlar bizim göremediğimizi görürler, bizim ruhumuzu , ruhumuzda ki siyahları görürler.. ve siyah en sihirli renk olup çıkar.. duyamayan için yalnızlıktır bence hayat, sessizlik bizim ihtiyacımız iken onun yalnızlığıdır. Ve biz yalanları duydukça ruhumuz sağırlaşır, onlar gerçekleri görmeye başladıkça duymaya başlar. Farkındalıklarımızı bilemediğimiz için hayat hep bir şeylere rağmen kötüdür. Halbuki bilmediklerimizin bir zerresini bilsek gülümsemek için çok sebep olduğunu göreceğiz.
Anne ya da baba olmak hayata anlam katar. Bir eşe sahip olmak yorucu da olsa yoldaşınız vardır ve sizi anlamadığını düşünseniz de kalabalıklar içinde yalnız hissetseniz de, yokluğunu hissedeceğiniz biri vardır. Hayat bu yüzden güzeldir. Her sabah bir yudum çayı beklerken, geçim sıkıntısı ile hayatınızı kurgularken, güzeldir. Her şeye sahip olamayabiliriz ama bir şeye illa ki sahibiz. Bize verilen nefese sahibiz, emanet olduğunu unuttuğumuz bir cana sahibiz.. vazgeçmek kolay olandır.. ve biz zorlardan kaçtıkça vazgeçeriz. Birileri için bir yerlerde değerlisiniz, ne derseniz deyin, ne anlatırsanız anlatın. Birileri için bir yerlerde değerlisiniz. İnsansanız , insan olduğunuzu unutmadıysanız hala umut var demektir. Ve umut fakirin değil, nefes alan her canlının ekmeğidir. Bir ceylan Afrika’da canını kurtarmak için koşarken, onu kovalayan aslan da açlıktan ölmemek için koşar ve bu onların savaşıdır. Baktığınız pencereleri açmayı unutmayın çünkü kapalı olandan sadece ceylana acımak düşer payınıza. Açtığınız vakitse o aslanın da hayatı için mücadele ettiğini görürsünüz.. umutla ve tebessümle ama gerçekçi bir şekil de bir çocuğu seyredin. Yeni yürümeye konuşmaya başlayan bir çocuğu. En mücadeleci olandır o, hayatı öğrenirken düşer, düşer ve yine düşer. O vakit vazgeçmediysek bu vakitte nasıl vazgeçeriz ? işte bu soruya cevaplar aramalı insan. Hayat herşeye rağmen güzelsin. Ve bize bahşedileni huzurla yaşamak için kendimize güvenelim… biz olmazsak o hayatın da bir anlamı olmaz…

Gül Doğan

6 Haziran 2011 Pazartesi

Kaçışlarımız... Kaçamadıklarımız...

Kaçmak... dertlerden ve sorunlardan, çözüm diye düşünülse de nereye kadar olduğu bilinmeyen bir yolculuğun adıdır.. Son durak ise yine yüzleşmek olacaktır.. Kaçtığımız her ne ise, illa ki karşımıza çıkıp, gözlerimize bakacaktır.. Maddeten gözlerimize bakmasa bile ruhumuzun içine işleyen bakışlar olacaktır.Hayat ruhumuzu sıkacaktır, bizi içten içe boğacaktır... Bazısı için en kötü kaçış yolu ölümdür..
Ölüm; bir son değil başlangıç dahi olsa, kaçışın getirdiği ölüm en büyük zayıflıktır.. Ve malesef bi kurtuluş olmaktan çok uzaktır..
Ölümle ilgili yazılan herşey soğuk gelse de insanoğluna, çok sevdiğim bir yazı var ölüme dair. Yıllar önce bir köşe yazısı olarak yazılmış ama bence bir çok yazı gibi kaybolmamış bir yazı.. Ben kelime kelime işledim meselao yazıyı ruhuma.. Bir yazar için en önemlisi de budur sanırım. Unutulmamak... Bu herkes için önemlidir aslında...

ölümün ülkesi yok
nasıl yoksa milliyeti,
nasıl yoksa mesleği,cinsiyeti
"neden" ve "nereden"
geleceği
belli değil ölümün
"nasıl" ve "hangi zamanda"
"hangimizi götürecek",
belli değil..
anlamını yitirmeseydi bari,
yüklü bir yaşamın sonunda,
yada bir dava uğruna...
ne bileyim bir anlamı olmalı,
ölümde olsa adı... Tayfun Talipoğlu...


İşte bu satır aralarında, ölümün hiçbir zaman bir kurtuluş olmayacağı anlatılıyor. Bir onuru yaşamak için tercih edilmesi gerektiğini bilenler evladını vatan için feda edenlerdir mesela.. Ya da ölümü bir son değil bir başlangıç olarak karşılamalıdır insan... Bir kaçış olamaz asla..


Umudunu yitiren insan kaçar. Umudunu yitiren insan susar, umutsuz insan arsızlık yapar. Aynı dikkat çekmeye çalışan bir çocuğun yaramazlık yapması gibidir. İlgisiz gibi gözükse de hayat hep birbiriyle ilintilidir..

Suçluluk duygusu var ya, içimizi yiyip bitiren, o insanı gün yüzüne çıkartmaz. Kendine göre yanlış yapmasa bile, toplumca yargılanmış olmak bie direncini kırar.. Şu soruyu neden yöneltmeyiz ki acaba? Yada yöneltiriz de , bildiğimiz cevapları mı işitmek ağrımıza gider ki?
" toplum dediğimiz, bir kaç kişi, bir kaç bina, bir kaç sokak ve ötesine göre mi yaşıyoruz?" İşte bu sorudan kaçarız. " Ne derler? " sorusundan kaçamadığımız kadar o sorudan kaçarız... İşte burada insanlar doğru ve yanlışı ayırt edemez,ve ilk hata da kaçış yolunu aramaya başlar. Ve en büyük kaçış yolu ise "YALAN" dır..

Şimdilik yalanları geçiyorum. O apayrı bir konu.. başlı başına bir uçurumun sonu...



Kaçış...
Bir de sinsi kaçışlar vardır, Susmak gibi... Susarsınız, cevap vermek zor değildir ama korkmanın ötesinde bir nedeniniz vardır.. Zamanı gelince patlamak gibi.Patlamak istemezsiniz ama sonunda gelecek olan, susuşlarınızı karşılayacak olan budur..Ve o zaman geldiğinde bir yer de tüm bağları koparmak içindir...! Susarsın yani kaçarsın, adına alttan almak der kendi kaçışına da bir isim takarsın... Tartışmaları sessizce dinlersin, cevaplar biriktirirsin ve zamanla kin biçersin.. Bu kaçış sonu başından belli kaçışlardandır.. Bir evlilik için sonu bir mahkeme salonunun kapısıdır.. Ya diğer hayatlar da yeri nedir? Soruyu dönüp kendimize sormalıyız sanırım.. Kendi cevaplarımızı bir yer de okumak istiyor muyuz acaba?
Okmaktanda mı kaçıyoruz yoksa? devam edilecek bir konu.. Devam etmeyi nasip et Rabbim...