6 Haziran 2011 Pazartesi

Kaçışlarımız... Kaçamadıklarımız...

Kaçmak... dertlerden ve sorunlardan, çözüm diye düşünülse de nereye kadar olduğu bilinmeyen bir yolculuğun adıdır.. Son durak ise yine yüzleşmek olacaktır.. Kaçtığımız her ne ise, illa ki karşımıza çıkıp, gözlerimize bakacaktır.. Maddeten gözlerimize bakmasa bile ruhumuzun içine işleyen bakışlar olacaktır.Hayat ruhumuzu sıkacaktır, bizi içten içe boğacaktır... Bazısı için en kötü kaçış yolu ölümdür..
Ölüm; bir son değil başlangıç dahi olsa, kaçışın getirdiği ölüm en büyük zayıflıktır.. Ve malesef bi kurtuluş olmaktan çok uzaktır..
Ölümle ilgili yazılan herşey soğuk gelse de insanoğluna, çok sevdiğim bir yazı var ölüme dair. Yıllar önce bir köşe yazısı olarak yazılmış ama bence bir çok yazı gibi kaybolmamış bir yazı.. Ben kelime kelime işledim meselao yazıyı ruhuma.. Bir yazar için en önemlisi de budur sanırım. Unutulmamak... Bu herkes için önemlidir aslında...

ölümün ülkesi yok
nasıl yoksa milliyeti,
nasıl yoksa mesleği,cinsiyeti
"neden" ve "nereden"
geleceği
belli değil ölümün
"nasıl" ve "hangi zamanda"
"hangimizi götürecek",
belli değil..
anlamını yitirmeseydi bari,
yüklü bir yaşamın sonunda,
yada bir dava uğruna...
ne bileyim bir anlamı olmalı,
ölümde olsa adı... Tayfun Talipoğlu...


İşte bu satır aralarında, ölümün hiçbir zaman bir kurtuluş olmayacağı anlatılıyor. Bir onuru yaşamak için tercih edilmesi gerektiğini bilenler evladını vatan için feda edenlerdir mesela.. Ya da ölümü bir son değil bir başlangıç olarak karşılamalıdır insan... Bir kaçış olamaz asla..


Umudunu yitiren insan kaçar. Umudunu yitiren insan susar, umutsuz insan arsızlık yapar. Aynı dikkat çekmeye çalışan bir çocuğun yaramazlık yapması gibidir. İlgisiz gibi gözükse de hayat hep birbiriyle ilintilidir..

Suçluluk duygusu var ya, içimizi yiyip bitiren, o insanı gün yüzüne çıkartmaz. Kendine göre yanlış yapmasa bile, toplumca yargılanmış olmak bie direncini kırar.. Şu soruyu neden yöneltmeyiz ki acaba? Yada yöneltiriz de , bildiğimiz cevapları mı işitmek ağrımıza gider ki?
" toplum dediğimiz, bir kaç kişi, bir kaç bina, bir kaç sokak ve ötesine göre mi yaşıyoruz?" İşte bu sorudan kaçarız. " Ne derler? " sorusundan kaçamadığımız kadar o sorudan kaçarız... İşte burada insanlar doğru ve yanlışı ayırt edemez,ve ilk hata da kaçış yolunu aramaya başlar. Ve en büyük kaçış yolu ise "YALAN" dır..

Şimdilik yalanları geçiyorum. O apayrı bir konu.. başlı başına bir uçurumun sonu...



Kaçış...
Bir de sinsi kaçışlar vardır, Susmak gibi... Susarsınız, cevap vermek zor değildir ama korkmanın ötesinde bir nedeniniz vardır.. Zamanı gelince patlamak gibi.Patlamak istemezsiniz ama sonunda gelecek olan, susuşlarınızı karşılayacak olan budur..Ve o zaman geldiğinde bir yer de tüm bağları koparmak içindir...! Susarsın yani kaçarsın, adına alttan almak der kendi kaçışına da bir isim takarsın... Tartışmaları sessizce dinlersin, cevaplar biriktirirsin ve zamanla kin biçersin.. Bu kaçış sonu başından belli kaçışlardandır.. Bir evlilik için sonu bir mahkeme salonunun kapısıdır.. Ya diğer hayatlar da yeri nedir? Soruyu dönüp kendimize sormalıyız sanırım.. Kendi cevaplarımızı bir yer de okumak istiyor muyuz acaba?
Okmaktanda mı kaçıyoruz yoksa? devam edilecek bir konu.. Devam etmeyi nasip et Rabbim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder