yine akşam ettik bir günü daha... yine birbirine eşit lanetli bir günü bitirmek üzereyim. affına sığınmaktan başka duam yok Rabbim... mübarek bir gün bugün... mübarek cuma günü... hayırlara vesile olsun inşallah.. bu haftaya çok anlatacak konu birikti.. en doyumsuz hazzı ise GALATASARAY verdi... bunu yazmak için gelmedim aslında.. ama sırf bu mutluluk için sayfalarca yazsam yetmez... teşekkür ederim sevdam...
bir süre kendime, kendi iç dünyama, kendi kabuğuma çekileceğim... muhtemelen, ömrüm yettikçe sana gelip bir şeyler karalarım. iç döküş olur, öylesine olur, hayata dair olur... olur da olur... nasip tabi herşey.. şu anda, çok sevdiğim bir şarrkıyı dinliyorum. Özgür Akkuş ve Gökhan Türkmen Kayıp Şehir adlı şarkıyı.. bu şarkıyı nasıl seviyorum anlatamam.. bu nasıl bir sözler bütünüdür? bilmiyorum nasılını.. bildiğimse, kendimden bulduğum izler, şarkıya yer etmiş sanki..
kızıyorum en zayıf halime diyor.. birisi de bana, sev ama çok sevme demişti, çok sevmek zayıflıktır diye de sebebini açıklamıştı... bense katılmak istemediğim ama temelde bildiğim gerçeği duymaktan rahatsız olmuştum. çünkü çok seven ben idim... zayıf olmayı kabullenmek istememem normal olsa gerekti. bense her daim dediğim söze çıktım...
" çok sevme, çok nefret edersin! " .....
öyle de oldu sanırım... çok dediğimizde, somut bir rakam olmadığından, bu çoğul tabiri açamıyorum. çok görecelidir ama benim çok tabirim, nefes alıp verirken, gülüşüme sebep ol manasında olur...
bu aralar, Küçük İskender okuyorum.. ve bu kendi iç dünyama çekilişimde, epeydir okumadığım kitaplarımı okumayı hedefliyorum. oraya sığınmazsam, ruhum isyan bayrakları açacak farkındayım... farklı şeyler yapmam lazım, bir kaç projem var, bir kaç niyetim. Allah yüzümü kara çıkarmasın diyerek hayırlısını diliyorum. umut denen kelimeyi sevmiyorum. biliyorum ki, müslümana ümitsizlik yakışmaz. ama ben burada şöyle düzeltme yapmak istiyorum. gerçekçi davranıyorum.. ümitsiz değilim.. kandırmaca mı ki bu? bir edebiyatçının laf canbazlığı mı karşıma çıkan?
yazım olarak değilse bile, edebiyatçı yönümün geliştiğinin farkındayım son zamanlarda.. edebiyat okumak, irdelemek, yapanları ya da yaptığını sananları gözlemlemek beni epey geliştirmekte. yazdıklarıma tevazudan, gerçeklik payı olduğundan belki de, şiir asla demezdim. eklentim, karalamam vs diyerek tanımlardım. son zamanlarda, utanır oldum şiir tabirini ciddi anlamda kullanmaktan... akımlar evet şu anda onları derinlemesine incelemeyi planlıyorum. hangi akıma bağlıyım acaba? romantik gibi gözüküyor.. ama romantik değilim, aşk'ı yazmaya çalışmak romantiklikten ileri geliyor olamaz sadece.. olamaz olamaz..
öğreneceğiz bakalım.. belki bir gün makale yazmaya kalkışırım, belki bir gün edebi yazılar üzerine çalışmalar yaparım. dur bakalım...
küçümsemek... küçümsenmek... son 1 haftadır bu sorgulamalardayım. küçümsedim mi ki küçümsendim diye sorasım var. soru sormaktanda nefret eder oldum ya. hayırlısı...
Küçük İskender okuyorum dedim değil mi? yarım kaldı sanırım o kısım, tıp fakültesi 5.ci sınıftan terk.. dizelerde, aldığı eğitimi vurgularken, yaralı yüreklere, kızgın gönüllere ilaç olmayı hayal etmiş miydi acaba? yoksa sadece bencillik edip, kendisini mi dile getirmişti? böyle farklılığını konuşturan ve bana acaip keyif veren, anlam katan 2.ci edebiyatçı. Elif Şafak ile dururum ciddi anlamda.. ve Jane Austen ile.. Elif Şafak dokunuyor, ruhumda gezinmemi sağlıyor, en derin, en mahrem dünyama yolculuk yapmama sebep oluyor. zaten terazi burcuyum ve sorgulamayı, irdelemeyi seviyorum. onunla hepten aşıyorum kendimi.. şairle ise kızgınlıklarımı tanıyorum bu aralar...
gidiyorum evet.. gitmeleri seviyorum. kısa bir süre belki de... belki de uzun.. kısa ve uzun kavramları göreceli sanırım.. belki 1 hafta, belki 10 gün belki 1 ay. belki de seneye dönerim.. seneye esprisi 2012'nin kapımızı çalmasıyla alakalı... dönerim kardeşimin doğum gününe tek toparlanmak dileğim... toparlanır mıyım? illa ki!!!
ben hangi kuyulardan gün yüzünü görmedim ki!! ben kaç gecenin şafaklarını parçalamadım ki... kızıyorum en zayıf halime işte... kızgınlıklarımı dizginlemek için kabuğuma gömülüyorum... ruhumla hasbihallerimde, zararlı çıkmam umarım... hoşçakal blog....
9 Aralık 2011 Cuma
6 Aralık 2011 Salı
Hayat... eksik kalan yazım....
merhaba sevgili günlük...
ne kadar hoş bir hava var. o kadar ılık, o kadar mahsun... yüreğim gibi, ben gibi... yüreğim şu anda o kadar mahsun ve ılık ılık susuşlar besliyor..
bu aralar, herşeyi içime atıyorum. bu hayra alamet mi b ilmiyorum.. hani tepkisel çıkışlarım, ağlayışlarım, gülüşlerim vardır. şu aralar onlardan yoksunum. yoksunluk çektiğimde zaten bil ki, kırıklarım batıyordur canıma. öyle de olmakta aslında, tepkisiz kalmam son yaşadığım olaya, fazlasıyla bölünmüş olmam, fazlasıyla tükenmiş olmam.. küllerimden yeniden doğarım biliyorum.. inanıyorum. ama inanç şu anda kuru kuruya gitmiyor..
Muharrem ayındayız, mübarek, önemli, değerli bir ay.. ben ilk kez bu sene öğrendim bu derece önemli bir gün olduğunu. hani oruç tutulup, bereket artsın diye aşure yapıldığını biliyordum Kerbala ile ilgili olduğunu biliyordum. Ama Hz Adem ve Hz Havva'dan gelen, diğer peygamberlerle önemi daha da pekişen hatta ve hatta bir muharrem ayında 10.cu gününde kıyamet kopacak denilen bir önem arz ettiğini bu sene öğrendim. Allah affetsin çok boş bilgiye sahibim.. neyse 3 gündür oruçluyum ve gönül isterdi ki, dün aşure yapmış olayım bugüne nasip olacak kısmetse. bu arada kaç senedir aşure yapıyorum. düşünmem lazım. Ankara'da yaptım, Bolu'da yaptım, burada 2 sene yaptım. epeydir yapıyorum galiba.. ama ilk yaptığım günü asla unutmam. vesile olan dostuma, kardeşime şimdi bile dua ediyorum...
bir cumartesi günüydü, telefonuma mesaj geldi, ne olur gel diye. yollayan fen bilgisi öğretmenliğinde okuyan bir kız idi. aynı yaştaydık ama o okuyordu, bense okumuyordum. ben de alelacele gittim. hayırdır ne var, ne oldu? kızlar geldi, fakülteden kızlar, bir sürü kız, aşure yapmayı bilen yokmuş aramızda benim bildiğim sonucuna nasıl vardınız dedim? sen herşeyi bilirsin, çok zekisin ve evlisin dedi. hayır herşeyi bildiğim yaş ise o vakit 19 du. zeka ile tatlı yapıldığını ise hiç sanmıyorum. evlilikse, evlilik cüzdanını elinize verdiklerinde, aşçılık belgeside vermiyorlar . ama boş boş bakmak yerine, ıslamadan olmaz hemen yetişmesi imkansız dedimbiz herşeyi ısladık, haşladık dedi.o zaman sorun ne dedim. bilmiyoruz kıvamı, vs. ben de bilmiyorum demek yerine, ya Allah bismillah dedim. hani besmele her hayrın başıdır ya... baktım malzemelere, inanın hiçbir bilgim yoktu.. hem de hiç... önce buğdaya baktım tam pişmemiş geldi, onu haşlamaya koyuldum. diğerleri idare ederdi. şeker, çerezler, az tarçın ve vanilyada ekleyim dedim . ne alaka demeyin, şekerli severim belki de ondandır.. 1,5 saatte ortaya harika leziz mi leziz bir aşure çıktı hani ben yaptım diye değil ama, ortam dualı, ihlaslı güzel bir ortamdı. Allah'a çok şükür yüzümüzü kara çıkarmadı... ve ben sevgili el emeği göz nuru ki ilk göz ağrım olan aşuremden yemeden gittim. kal vs dediler ama, ben kalamam dedim. o günleri hatırladıkça tebesüm ederim. her biri birbirinden özel insanlardı. işte bugünkü halimin sebebidir bu insanlar gözlemlerken, dinlerken,meraklandırdıklarında bu ben biraz daha farklılaştı. hepsi de umarım iyidirler...
Bolu benim hayatımda bir dönüm noktasıdır.. kabuıl etmem gereken bir dönüm noktası.. ömrüm vefa ettikçe de dönüm noktası olmaya devam edecek biliyorum.. yolum hep düşecek, hep kesişecek hissediyorum...
ve az önce fark ettiğim birşey ise, yolumun bugün kadıköy'e düşeceği oldu... öğrenci kimliğimi almaya gideceğim kısmetse. ve yarın kadıköy tayfası ile maçımız var. bari formamı giyip gideyim .. böyle kuru kuruya sessizce gitmeleri sevmem.. yüreksiz insanlarıda sevmem.. yüreksizlerle hasbihal etmeyide.. ama saygısızlarıda sevmem.... oruçluyum, uykusuzum, sınavım var, işlerim var. ve kadıköy'e gitmek için yola çıkacağım. ve alışverişte yapmam lazım.. oyy oyy.. Allah'ım sana geliyorum : )
ne kadar hoş bir hava var. o kadar ılık, o kadar mahsun... yüreğim gibi, ben gibi... yüreğim şu anda o kadar mahsun ve ılık ılık susuşlar besliyor..
bu aralar, herşeyi içime atıyorum. bu hayra alamet mi b ilmiyorum.. hani tepkisel çıkışlarım, ağlayışlarım, gülüşlerim vardır. şu aralar onlardan yoksunum. yoksunluk çektiğimde zaten bil ki, kırıklarım batıyordur canıma. öyle de olmakta aslında, tepkisiz kalmam son yaşadığım olaya, fazlasıyla bölünmüş olmam, fazlasıyla tükenmiş olmam.. küllerimden yeniden doğarım biliyorum.. inanıyorum. ama inanç şu anda kuru kuruya gitmiyor..
Muharrem ayındayız, mübarek, önemli, değerli bir ay.. ben ilk kez bu sene öğrendim bu derece önemli bir gün olduğunu. hani oruç tutulup, bereket artsın diye aşure yapıldığını biliyordum Kerbala ile ilgili olduğunu biliyordum. Ama Hz Adem ve Hz Havva'dan gelen, diğer peygamberlerle önemi daha da pekişen hatta ve hatta bir muharrem ayında 10.cu gününde kıyamet kopacak denilen bir önem arz ettiğini bu sene öğrendim. Allah affetsin çok boş bilgiye sahibim.. neyse 3 gündür oruçluyum ve gönül isterdi ki, dün aşure yapmış olayım bugüne nasip olacak kısmetse. bu arada kaç senedir aşure yapıyorum. düşünmem lazım. Ankara'da yaptım, Bolu'da yaptım, burada 2 sene yaptım. epeydir yapıyorum galiba.. ama ilk yaptığım günü asla unutmam. vesile olan dostuma, kardeşime şimdi bile dua ediyorum...
bir cumartesi günüydü, telefonuma mesaj geldi, ne olur gel diye. yollayan fen bilgisi öğretmenliğinde okuyan bir kız idi. aynı yaştaydık ama o okuyordu, bense okumuyordum. ben de alelacele gittim. hayırdır ne var, ne oldu? kızlar geldi, fakülteden kızlar, bir sürü kız, aşure yapmayı bilen yokmuş aramızda benim bildiğim sonucuna nasıl vardınız dedim? sen herşeyi bilirsin, çok zekisin ve evlisin dedi. hayır herşeyi bildiğim yaş ise o vakit 19 du. zeka ile tatlı yapıldığını ise hiç sanmıyorum. evlilikse, evlilik cüzdanını elinize verdiklerinde, aşçılık belgeside vermiyorlar . ama boş boş bakmak yerine, ıslamadan olmaz hemen yetişmesi imkansız dedimbiz herşeyi ısladık, haşladık dedi.o zaman sorun ne dedim. bilmiyoruz kıvamı, vs. ben de bilmiyorum demek yerine, ya Allah bismillah dedim. hani besmele her hayrın başıdır ya... baktım malzemelere, inanın hiçbir bilgim yoktu.. hem de hiç... önce buğdaya baktım tam pişmemiş geldi, onu haşlamaya koyuldum. diğerleri idare ederdi. şeker, çerezler, az tarçın ve vanilyada ekleyim dedim . ne alaka demeyin, şekerli severim belki de ondandır.. 1,5 saatte ortaya harika leziz mi leziz bir aşure çıktı hani ben yaptım diye değil ama, ortam dualı, ihlaslı güzel bir ortamdı. Allah'a çok şükür yüzümüzü kara çıkarmadı... ve ben sevgili el emeği göz nuru ki ilk göz ağrım olan aşuremden yemeden gittim. kal vs dediler ama, ben kalamam dedim. o günleri hatırladıkça tebesüm ederim. her biri birbirinden özel insanlardı. işte bugünkü halimin sebebidir bu insanlar gözlemlerken, dinlerken,meraklandırdıklarında bu ben biraz daha farklılaştı. hepsi de umarım iyidirler...
Bolu benim hayatımda bir dönüm noktasıdır.. kabuıl etmem gereken bir dönüm noktası.. ömrüm vefa ettikçe de dönüm noktası olmaya devam edecek biliyorum.. yolum hep düşecek, hep kesişecek hissediyorum...
ve az önce fark ettiğim birşey ise, yolumun bugün kadıköy'e düşeceği oldu... öğrenci kimliğimi almaya gideceğim kısmetse. ve yarın kadıköy tayfası ile maçımız var. bari formamı giyip gideyim .. böyle kuru kuruya sessizce gitmeleri sevmem.. yüreksiz insanlarıda sevmem.. yüreksizlerle hasbihal etmeyide.. ama saygısızlarıda sevmem.... oruçluyum, uykusuzum, sınavım var, işlerim var. ve kadıköy'e gitmek için yola çıkacağım. ve alışverişte yapmam lazım.. oyy oyy.. Allah'ım sana geliyorum : )
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)