Kaç gündür keyfim yok, kaç gündür ölü toprağı serpilmiş sanki üstüme. Bir boş vermişlik, bir vazgeçmişlik hali aslında bu halimin adı. Kaç gündür diyorum da sanırım 2 gündür böyleyim. Ama sanki 2 yıl gibi , hatta daha fazla böyleymişim gibi geliyor bana. Yorgunum ama bedenen yaşadıklarımızdan değil bu yorgunluğun sebebi, ruhen kayıplardayım. Hayatın ucunu kaçırdım şimdi de nereden yakalamaya çalışırsam çalışayım ucunu tutamıyorum. Bu beni daha da yıkıyor, daha da bezdiriyor. Dün bir sınava girdim, hiç çalışmadım açıkçası bu itiraf bile kendime olan inancımı sergiliyor olsa gerek. Öğrenilmiş çaresizlik üzerine bir soru vardı, hayatımdan bir parça gördüm sanırım ve doğru şıkkı kendime bakarak işaretledim. Öğrendiğimi biliyorum, o çaresizlikleri öğrendiğimi biliyorum. Ama son zamanlarda tabuları yıkmak istiyor içimde uyanan kırılmış ruh… o ruha ne yapıyorsun demek istiyorum, acaba istiyor muyum diyorum sonra kendime? Acaba istiyor muyum?
Bakındığımız hayat bize mi ait, yoksa her şey Allah’ın emaneti gözüyle mi yaşıyoruz ki? Katiyetle verilen hayat bir emanet.. Ama sanki bazen başkalarının hayatını yaşadığımı düşünmeden edemiyorum. Buna ne demeliyim bilmiyorum. Ama başkalaşmadıkça başka hayatlar boynunuza bir ipin geçip, sizi sıkması olur ancak.. ve ben boğulduğumu hissediyorum. Tam hislerim öldü derken, bir hayat ışığı yandı karşımda. Gözümü alan bir ışık, bakmamam gereken bir aydınlık haline büründü dünyam.. ve şimdi dipsiz uçurumların karanlıklarında yürümek zoruma gidiyor. Karanlıklardan korkmuyorum ama karanlıkları artık yaşamak istemiyorum sanırım. Özlerken insan nasıl yanmayı bırakabilir ki? Pervanen ışıtırken beni yitiriyorum ben seni..