zaman nasılda acımasızca geçiyor.. kaç bin yıllar derken dahi, dile kolay geliyor söylenmesi.. an bile öyle değil mi? hiç anı yakalayamadığınızı, herşeye geç kaldığınızı anladığınız oldu mu? benim oldu. hem de çok oldu. bu yaşa geldim, herkes gibi kayıplarım oldu, herkes gibi yanlışlarım oldu... herkes gibi başarılarım oldu. ama ulaşamadıklarımda çok oldu.. hayıflandığım pişmanlığım ise 2 tane oldu. birisinde herşeyden vazgeçmiştim.. 16 yaşımdaydım.. aslında herşey 14 yaşımda başlamıştı ya.. sonuca bağlamak adına 16 dedim. bir diğerinde de, hiç olmaması gereken birisine aşık olmuştum. hayatımın en büyük 2 hatası işte bunlardır... birisinde vazgeçmişliğim, diğerinde hayata tutunma yanlışımdır..
aşk bir yanlışlık hali değildir aslında, aşk bir var oluşun, bir hayat tecrübesinin ve gülümseyişin adıdır. ama bana ölümün en soğuk haliyle geldi aşk...
o sebeple uzun yıllar inanmadım hayata, aşk denen yalana..
şimdilerde kalbimi yoklayan aşk mı, yanılgı mı onu anlamaya çalışıyorum. istiyor muyum böyle bir şeyi? hayır sanmıyorum.. karşılıksız olması değildir bir aşkın acı kısmı, kirletilmiş olması, yarı yolda bırakmasıdır en kötü ve acımasız yanı... ben onu yaşadım.. yaşamaktan korkuyorum.. karşılıksız sevmekte güzeldir aslında.. bir şeyden eminsindir, sevdiğinden.. sevildiğinden emin olmak ne güzeldir aslında.. emin olduklarımı hiç sevemedim ama...
bugünüde bitirdik işte bir şekilde.. şükürler olsun ki, kötü bir şey olmadı. bugün dışarı çıktım, kulağımda kulaklıklarla, yine kendime bir duvar örmüş buldum kendimi. elime telefonu alıp, müzik dinleyerek gezdim.. hava güzeldi, esiyordu ama ılıktı. sessizlik yoktu yada vardı, ben fark etmedim. Ankara'yı dinliyordum. ve sevdiğim bir kaç şarkıyı. müzik dinlemeyi seviyorum.. mesaj atmak gelmedi içimden yada kimseyi aramak.. kendime yöneldim. kendimle hasbihal etmedim ama.. kendimi dinlersem, bin ah işitecektim ben de kendime sırt çevirdim. bugün okumak için Canan Tan'ın bir eserini aldım, yüreğim seni çok sevdi olmalı adı.. bir kitabını okudum sadece yazarın. birikimli olduğu muhakkak, duyarlıda sanırım, bu kitabında organ naklini işlemiş , bir kitabında eroin konusu vardı. ama derinlik yok.. belki bu kitabında o aradığım ruh derinliğini hissederim. Elif Şafak ise öyle mi? ya benle ruh hali uyuşuyor yada o cidden yüreğe, ruha, hayata dokunuyor.. bilemiyorum artık.. okusam bitiremem dediğim kitaptır, Elif Şafak'ın aşk adlı romanı.. elime sevgili dostum Tuğba'nın tavsiyesi ile aldım. 1 yıl olacak o kitabı okuyalı. ağlaya ağlaya okudum bazı yerlerini. düşündüm okurken, kelimeler beynimde çınladı... öyle dokunaklıydı aşk.. öyle ince, öyle hassas.. bir gece bir gündüz aldım elime. bitirmezsem biterim diye diye okudum. bitince üzüleceğimi bile bile okudum..
bir Aziz Zahara var mıdır acaba? var mıdır ? sevmeyi seven.. aslında bir Aziz Zahara ile karşılaşsam tanır mıyım ki onu? bu da muallakta bırakan bir soru...
bu arada, birisi sizin yokluğunuzu hissetmiyorsa, ansızın aklına gelmiyorsanız, sizi özlemiyorsa... bir Aziz Zahara olsa karşınızda ne çıkar ki... susuyorsam, susuşunadır aşk...
27 Ekim 2011 Perşembe
26 Ekim 2011 Çarşamba
Ne çok şey yazasım varmış.. ANLAYAMIYORUM...
geldim desem, nasıl bir gelmek bu desen sen de blogcum?
tüm pencereleri kapattım yani, işi, gücü bırakıp sana iç dökmeye geldim. bir kaç gündür ciddi ciddi üstüme geliyorlar. ne oluyor, ne bitiyor anlamaya çalışsamda anlamıyorum. kendi çevremdede , sanal çevremdede aynı hengame devam ediyor. anlayamıyorum açıkçası bazı insanları. bir kaç gündür, aptal yerine koyuyor birisi beni mesela. aptal yerine koyamıyorda, koyduğunu sanıyor. aptalı oynuyor bana, ben de maymun ediyorum onu kendi dünyasında.. ama derin yaralar açıyor içimde fark edemiyor.. umursamazda zaten. kimse masum değildir sözünü tam da onun için söylüyorum... çok uyuyor...
sonrasında, dün bir arkadaş, çokta muhabbetim olmayan ama selamını aldığım bir arkadaş, bir fikir mi almak istedi, beyan mı etmek istedi bilemiyorum, bir mesaj attı, açıkçada fikrimi belirttim. katıldığını söyledi.. sonrasında da bana neden bunu attınız dediğimde, pek laf etmesekte, az çok belli eder kendisini kaliteli insan dedi. sen de kaliteli birisin dedi. teşekkür ettim. herkese karşı böyle saygılı olma dedi, ezen çok olur manasında, ben de, " herkese aynı şekilde saygılı olmadığımı, işine gelmeyene, işte kapı, işte sapı dediğimi ve boşuna oy vermediğimi, oy verdiğim kişinin, herkes rahat yol alsın diye, yollar yaptırdığını söyledim." hâlâ sözlerimin ardındayım.. arada hatır yoksa, kimseye eyvallah etmem. keza saygı kazanılır verilmez düşüncesindeyim. aksi, ukalayımdır ama haksızlık etmeyi sevmem. bu şahısta öylesin dedi, ukala olduğumu tasdik etti, sildim seni dedi. canınız sağ olsun dedim.hayırlı akşamlar diledim. çözmüş değilim insanları bu da varan 2... saygısızlık etseydim anlayabilirdim. keza kişide saygısızlık etmedi.. neyse.. dediğim gibi, kaybım olmaz, kaybı olurum...
bugün birisi beni silmiş, kardeş gibi sevdiğim birisinin sayfasında sohbet arasında geçti, ben de ben silmedim dedim. asılsaydınız bana silerdim,silseydimde hatırlardım dedim. ne asıldınız bana ne de sildim sizi dedim. o da başladı, bir şey derdimde neyse dedi. ben de siz bana asılmadınız iyi okuyun dedim. sizi de silmedim. silenlerinde peşinden koşmam dedim. silmişse silmiştir kaybıyımdır dedim. adam hâlâ, geçenlerde listemi temizliyordum, arada kaynamışsınız dedi.ben de canınız sağ olsun dedim. bu defada, hayatın sillesini yemiş birisi gibi yazmaya başladı. herkes bir şekilde sille yemiş midir hayattan? eveet yemiştir. ve kalktı " ben onuru için yaşayan bir işçi parçasıyım " dedi.. kanım dondu, ekran başında.. anlayamadım önce. ne diyor. ben ona hakaret eetmemişim, ben onun işini zaten bilmiyorum. kişiyide hiç tanımıyorum açıkçası. o kadar büyük bir hakaret gibiydi ki, ben kimim ki, işini bilsem dahi onu küçümseyim? hele de alın teri döken bir emekçiyi.. muhatap aldığıma pişman oldum. sonrada kız gibi davranmış, yorumlarını silmiş. özür dilemek şöyle dursun. bir de 36 yaşımdayım demişti.. anlamıyorum insanları... anlamıyorum...
4-5 gündür tv alıcısı bozuk. ve kaç kez müşteri hizmetlerini aradıysam, bana yetkili servise ücret ödeyeceksiniz diyor. ya kardeşim, 2 senedir üyeyim, her defasında sizin yolladığınız yetkili servisler işini yapmıyor, ödemeyi ben yapıyorum dedim. gene de üzgünlerdi. bu defada çağırdım, bu defa temiz yüzlü bir adam geldi servis çalışanı. baktı alıcıya, ben de şikayetlerimi belirttim uygun bir dille. ve bakın dedim, siz de çalışansınız ama, siz özel para verdiğiniz bir kuruma, hizmet bedeli dışında, almadığınız hizmetin bakım ücretini vermek ister misiniz dedim? bir de üst komşumuz, sinyal almıyor diye, evin önündeki koca çınar ağacını kestirmeye çalışmış (!) yuh ya dedim.. İstanbul burası, bir ot, bir dal bile insanlara batıyor.. zaten üst komşular burunları yere düşse almayacak kadar kibirliler.. insan değiller.. selam almazlar. 2 kez kapılarına tatlı götürdüm. bana mısın demedi kimse. burası İSTANBUL.. komşuluk, selamlaşmak haram... neyse, bir de dedim, bir çalışan vardı adı Cemal.. numarasıda var ben de, beni dolandırdı ilk seferinde, ben anlamak zorunda değilim zaten teknik sorunlardan dedim, ama şahıs beni kandırdı, ek kabloyla 30 lira fazla para aldı dedim. ( bu arada en sevdiğim şiir çalıyor winamp'ta) ( YILMAZ ERDOĞAN ANKARA , eriyebilir miyim ) sonra gelen kişide, boşuna uzatmış kabloyu, gereksiz olmuş dedi dedim. meğer bu adam o kişinin, ekip şefiymiş. herkesi böyle kandıran, kişiliksiz biriymiş. ki ben ilk anladığımda, şikayet edecektim ama iyiye yorup, ekmeğiyle oynamak istemedim. şikayet etmedim. işine son verilecekmiş. aşırı şikayet varmış... insanları anlamıyorum diyorum. 20 lira için bu ne şahsiyetsizlik...?
ve uzak uzak bir akraba, 2 ay önce yaptığı terbiyesizliğe karşın, susmamı beklediler ve en sonunda, ince ince göndermeler yaparak, haddini bildirince sustular. ne araar, ne sorarlar.. dün yanlışlıkla telefondan onlar aranmış, arayanlarda benim akıllı kızlarım.. geri dönmüş mesajla bir şey mi oldu, akşam arayım diye. çabuk ara ben aradım de dedim kızıma. ne arayacağım sizi ya, sağlığımda aramamışsınızda, hastalığımda unutmuşsunuzda.. aslında hiç yapmam bu şeyleri, vefasızlığı sevmem. ben onların yaş günlerini unutmuyorum, hediye alıp gidiyorum, hasta diye duyuyorum, geçmiş olsun diye arıyorum. ders çalışsın diye, misafirlerini ben ağırlıyorum. kızlarıma hakaret ediyorlar, eziyorlar. yine susuyorum. kalkmış susmamı bekliyorlar. bir de hiçbir şeyi unutmuyorsun, ne gerek var diyorlar? onlara harcadığım zamana mı, 5 kuruşa mı acıyayım? insan yerine koyduğuma mı yanayım çözemedim açıkçası. ama bildiğim kızlarım çok şükür sahipsiz değil... anlamıyorum, kızlarım bir de onların 1. ci derece yakınları...
ders çalışmam laazım bu aralar, aralıkta sınavlarım var, ağrılarım iyiden iyiye arttı ve ben ne yapacağım bilmiyorum. birisi doktor demesin ne olur... delirecem. güvenmiyorum, yıllarca yok yere ilaç yazıp, ilgilenmediler, şimdi de ben inanmak istiyorum inanamıyorum. gideceğim ama öyle gözüküyor yani.. hayırlısı olsun bakalım...
bir de, sanal alemin komedisi var. neden fotoğrafını yayımlamıyorsun? neden bu tavır? karddeşim bu bir tercih meselesi neden anlamıyorsunuz? yok cesaretsizsin, yüzsüzsün, bir kez görsek ne olur, çok iddialısın, yayınlarım bu defa, kaydeden hadsizler, asılan karaktersizler, güzszselsini itici şekilde söyleyen sünepeler... ya siz adam değilseniz, ben neden korkak olayım? ben korkmam? hele de sanal aslanlardan hiç korkmam. kaldı ki ben çevremdende korkmam. laf ebesiyimdir ama iki yüzlü değilimdir.. sevmem kaardeşim, dengesizde olabilirim, ama yalandan haz etmem.. neysem oyumdur.. işinize gelmiyor mu?
İŞTE KAPI , İŞTE SAPI...
bugünlerde üstüme geliyorlar.. gideceğim sanırım... bir süre yoklara karışasım var.. kardeşlerim olmasa, Murat ve Reyhan olmasa .. onlarsız gülemem ben ya. iyi şeylerde var.. 18 kasımda alacakaranlık şafak vakti izyona giriyormuş.. inşallah seyretmek nasip olur. film kalitesi sıfır.. ama kitap harikaaaaa.özellikle serinin ilk kitabı enfes bence.. fantastik bir eser olması ise daha hoş olmuş, aşkın canlı, kanlı hali... Hatice'mle gitmeyi planlıyorum.. o demiş, bense gerçeğe dönüştürmek istiyorum bakalım :) inşallah diyorum... inşallah... bugün kitabı çıkan değerli bir büyüğüm olan abim , Kemal Küçüktekin, özellikle eleştirini bekliyorum şiirime dedi.. O kadar onur duydum ki anlatamam.. insan böyle anlarda ne mutlu oluyor.. Edebiyat aşkın, kaleminin mürekkebi ve yüreğinin güzelliği daim olsun abim..
Gökçe kız girdi hayatıma bu aralar, çok çok değerli bir kız.. çok çok özel bir yüreği var. kırık bir kalbi var. güven pahalı bir duygudur derim hep.. bunu pahalı şekliyle ödemiş.. ben gibi.. ayrı şekilde yaşantılar ama acılar aynı... Adana'da bir de bu Gökçe kız.. doğduğum şehirde.. felsefe okuyor.. ve Diyarbakır'lı.. mutlu ol gül yüreklim...
Sinem'imin kocaman sevgisi var bana karşı ve karşılıklı... sevgisini hissetmek yüreğimi ısıtıyor.. seviliyorsun.. Eric sana anladın sen onu canım ..
yeni bir dost ediniyorum bu aralar, kendisi bir akademisyen... çok değerli bir hanım, sevgili Hilal, akıl hocam diyeyim kendisine.. gülümseyen yüzüm oldun, teşekkür ederim canım.. hayat bu, inşa etmekle geçiyor. sen de inşa et mutluluk dolu bir hayat kendine.. sessizleri oynuyorum sayende.ama memnuniyetle.
dün 20 senelik dostumla konuştuk uzun uzun kaçtır arıyorum açmıyorsun dedi. geçen aradığında, sesim yoktu ya dedim. konuşmak işkenceydi bana.. özlemişim ya, çok özlemişim.. acilen Bursa'ya gitmem lazım... hem de en acilinden. çok özledim dostlarımı... dayımı da özledim. kuzenle uğraşmak istiyorum uzun uzun... kuzenim 14 yaş küçük benden, kocaman delikanlı oldu kerata.. yakışıklı bir kerata hem de. malesef fenerli. demiş miydim, ailemde ki tek GALATASARAY lı benim. anne tarafımda yani... elhamdülillah...
bir de nazar boncuğu olayı var.. sevgili Seyyah çok kırdın çok, yersiz kıran yersiz kırılır.. yorum dahi yapmak gelmiyor içimden.. anlamıyorum dedim ya.. anlamıyorum...
ne vardı bir de, bir deprem oldu ülkemde.. oraya gelemedim değil mi? aslında başından beri yazmak istiyorum.. ama şehitlerle, deprem olayına gelemedim 2 seferdir.. gelemedim.. gelemedim.. unutmadım.. yazamadım.. utandım.. Kürt bir baba, Türk bir anneden dünyaya geldim.. ama şimdilerde, Kürt olmaktan ve Türk olmaktan ötesi düştü bana.. insan olmayı özledim ben ya... insan görmeyi de özledim.. insanlığımız öldü.. başımız sağ olsun...
bir de anestezi diyorum.. doktor diyorum.. ben ne diyorum?
tüm pencereleri kapattım yani, işi, gücü bırakıp sana iç dökmeye geldim. bir kaç gündür ciddi ciddi üstüme geliyorlar. ne oluyor, ne bitiyor anlamaya çalışsamda anlamıyorum. kendi çevremdede , sanal çevremdede aynı hengame devam ediyor. anlayamıyorum açıkçası bazı insanları. bir kaç gündür, aptal yerine koyuyor birisi beni mesela. aptal yerine koyamıyorda, koyduğunu sanıyor. aptalı oynuyor bana, ben de maymun ediyorum onu kendi dünyasında.. ama derin yaralar açıyor içimde fark edemiyor.. umursamazda zaten. kimse masum değildir sözünü tam da onun için söylüyorum... çok uyuyor...
sonrasında, dün bir arkadaş, çokta muhabbetim olmayan ama selamını aldığım bir arkadaş, bir fikir mi almak istedi, beyan mı etmek istedi bilemiyorum, bir mesaj attı, açıkçada fikrimi belirttim. katıldığını söyledi.. sonrasında da bana neden bunu attınız dediğimde, pek laf etmesekte, az çok belli eder kendisini kaliteli insan dedi. sen de kaliteli birisin dedi. teşekkür ettim. herkese karşı böyle saygılı olma dedi, ezen çok olur manasında, ben de, " herkese aynı şekilde saygılı olmadığımı, işine gelmeyene, işte kapı, işte sapı dediğimi ve boşuna oy vermediğimi, oy verdiğim kişinin, herkes rahat yol alsın diye, yollar yaptırdığını söyledim." hâlâ sözlerimin ardındayım.. arada hatır yoksa, kimseye eyvallah etmem. keza saygı kazanılır verilmez düşüncesindeyim. aksi, ukalayımdır ama haksızlık etmeyi sevmem. bu şahısta öylesin dedi, ukala olduğumu tasdik etti, sildim seni dedi. canınız sağ olsun dedim.hayırlı akşamlar diledim. çözmüş değilim insanları bu da varan 2... saygısızlık etseydim anlayabilirdim. keza kişide saygısızlık etmedi.. neyse.. dediğim gibi, kaybım olmaz, kaybı olurum...
bugün birisi beni silmiş, kardeş gibi sevdiğim birisinin sayfasında sohbet arasında geçti, ben de ben silmedim dedim. asılsaydınız bana silerdim,silseydimde hatırlardım dedim. ne asıldınız bana ne de sildim sizi dedim. o da başladı, bir şey derdimde neyse dedi. ben de siz bana asılmadınız iyi okuyun dedim. sizi de silmedim. silenlerinde peşinden koşmam dedim. silmişse silmiştir kaybıyımdır dedim. adam hâlâ, geçenlerde listemi temizliyordum, arada kaynamışsınız dedi.ben de canınız sağ olsun dedim. bu defada, hayatın sillesini yemiş birisi gibi yazmaya başladı. herkes bir şekilde sille yemiş midir hayattan? eveet yemiştir. ve kalktı " ben onuru için yaşayan bir işçi parçasıyım " dedi.. kanım dondu, ekran başında.. anlayamadım önce. ne diyor. ben ona hakaret eetmemişim, ben onun işini zaten bilmiyorum. kişiyide hiç tanımıyorum açıkçası. o kadar büyük bir hakaret gibiydi ki, ben kimim ki, işini bilsem dahi onu küçümseyim? hele de alın teri döken bir emekçiyi.. muhatap aldığıma pişman oldum. sonrada kız gibi davranmış, yorumlarını silmiş. özür dilemek şöyle dursun. bir de 36 yaşımdayım demişti.. anlamıyorum insanları... anlamıyorum...
4-5 gündür tv alıcısı bozuk. ve kaç kez müşteri hizmetlerini aradıysam, bana yetkili servise ücret ödeyeceksiniz diyor. ya kardeşim, 2 senedir üyeyim, her defasında sizin yolladığınız yetkili servisler işini yapmıyor, ödemeyi ben yapıyorum dedim. gene de üzgünlerdi. bu defada çağırdım, bu defa temiz yüzlü bir adam geldi servis çalışanı. baktı alıcıya, ben de şikayetlerimi belirttim uygun bir dille. ve bakın dedim, siz de çalışansınız ama, siz özel para verdiğiniz bir kuruma, hizmet bedeli dışında, almadığınız hizmetin bakım ücretini vermek ister misiniz dedim? bir de üst komşumuz, sinyal almıyor diye, evin önündeki koca çınar ağacını kestirmeye çalışmış (!) yuh ya dedim.. İstanbul burası, bir ot, bir dal bile insanlara batıyor.. zaten üst komşular burunları yere düşse almayacak kadar kibirliler.. insan değiller.. selam almazlar. 2 kez kapılarına tatlı götürdüm. bana mısın demedi kimse. burası İSTANBUL.. komşuluk, selamlaşmak haram... neyse, bir de dedim, bir çalışan vardı adı Cemal.. numarasıda var ben de, beni dolandırdı ilk seferinde, ben anlamak zorunda değilim zaten teknik sorunlardan dedim, ama şahıs beni kandırdı, ek kabloyla 30 lira fazla para aldı dedim. ( bu arada en sevdiğim şiir çalıyor winamp'ta) ( YILMAZ ERDOĞAN ANKARA , eriyebilir miyim ) sonra gelen kişide, boşuna uzatmış kabloyu, gereksiz olmuş dedi dedim. meğer bu adam o kişinin, ekip şefiymiş. herkesi böyle kandıran, kişiliksiz biriymiş. ki ben ilk anladığımda, şikayet edecektim ama iyiye yorup, ekmeğiyle oynamak istemedim. şikayet etmedim. işine son verilecekmiş. aşırı şikayet varmış... insanları anlamıyorum diyorum. 20 lira için bu ne şahsiyetsizlik...?
ve uzak uzak bir akraba, 2 ay önce yaptığı terbiyesizliğe karşın, susmamı beklediler ve en sonunda, ince ince göndermeler yaparak, haddini bildirince sustular. ne araar, ne sorarlar.. dün yanlışlıkla telefondan onlar aranmış, arayanlarda benim akıllı kızlarım.. geri dönmüş mesajla bir şey mi oldu, akşam arayım diye. çabuk ara ben aradım de dedim kızıma. ne arayacağım sizi ya, sağlığımda aramamışsınızda, hastalığımda unutmuşsunuzda.. aslında hiç yapmam bu şeyleri, vefasızlığı sevmem. ben onların yaş günlerini unutmuyorum, hediye alıp gidiyorum, hasta diye duyuyorum, geçmiş olsun diye arıyorum. ders çalışsın diye, misafirlerini ben ağırlıyorum. kızlarıma hakaret ediyorlar, eziyorlar. yine susuyorum. kalkmış susmamı bekliyorlar. bir de hiçbir şeyi unutmuyorsun, ne gerek var diyorlar? onlara harcadığım zamana mı, 5 kuruşa mı acıyayım? insan yerine koyduğuma mı yanayım çözemedim açıkçası. ama bildiğim kızlarım çok şükür sahipsiz değil... anlamıyorum, kızlarım bir de onların 1. ci derece yakınları...
ders çalışmam laazım bu aralar, aralıkta sınavlarım var, ağrılarım iyiden iyiye arttı ve ben ne yapacağım bilmiyorum. birisi doktor demesin ne olur... delirecem. güvenmiyorum, yıllarca yok yere ilaç yazıp, ilgilenmediler, şimdi de ben inanmak istiyorum inanamıyorum. gideceğim ama öyle gözüküyor yani.. hayırlısı olsun bakalım...
bir de, sanal alemin komedisi var. neden fotoğrafını yayımlamıyorsun? neden bu tavır? karddeşim bu bir tercih meselesi neden anlamıyorsunuz? yok cesaretsizsin, yüzsüzsün, bir kez görsek ne olur, çok iddialısın, yayınlarım bu defa, kaydeden hadsizler, asılan karaktersizler, güzszselsini itici şekilde söyleyen sünepeler... ya siz adam değilseniz, ben neden korkak olayım? ben korkmam? hele de sanal aslanlardan hiç korkmam. kaldı ki ben çevremdende korkmam. laf ebesiyimdir ama iki yüzlü değilimdir.. sevmem kaardeşim, dengesizde olabilirim, ama yalandan haz etmem.. neysem oyumdur.. işinize gelmiyor mu?
İŞTE KAPI , İŞTE SAPI...
bugünlerde üstüme geliyorlar.. gideceğim sanırım... bir süre yoklara karışasım var.. kardeşlerim olmasa, Murat ve Reyhan olmasa .. onlarsız gülemem ben ya. iyi şeylerde var.. 18 kasımda alacakaranlık şafak vakti izyona giriyormuş.. inşallah seyretmek nasip olur. film kalitesi sıfır.. ama kitap harikaaaaa.özellikle serinin ilk kitabı enfes bence.. fantastik bir eser olması ise daha hoş olmuş, aşkın canlı, kanlı hali... Hatice'mle gitmeyi planlıyorum.. o demiş, bense gerçeğe dönüştürmek istiyorum bakalım :) inşallah diyorum... inşallah... bugün kitabı çıkan değerli bir büyüğüm olan abim , Kemal Küçüktekin, özellikle eleştirini bekliyorum şiirime dedi.. O kadar onur duydum ki anlatamam.. insan böyle anlarda ne mutlu oluyor.. Edebiyat aşkın, kaleminin mürekkebi ve yüreğinin güzelliği daim olsun abim..
Gökçe kız girdi hayatıma bu aralar, çok çok değerli bir kız.. çok çok özel bir yüreği var. kırık bir kalbi var. güven pahalı bir duygudur derim hep.. bunu pahalı şekliyle ödemiş.. ben gibi.. ayrı şekilde yaşantılar ama acılar aynı... Adana'da bir de bu Gökçe kız.. doğduğum şehirde.. felsefe okuyor.. ve Diyarbakır'lı.. mutlu ol gül yüreklim...
Sinem'imin kocaman sevgisi var bana karşı ve karşılıklı... sevgisini hissetmek yüreğimi ısıtıyor.. seviliyorsun.. Eric sana anladın sen onu canım ..
yeni bir dost ediniyorum bu aralar, kendisi bir akademisyen... çok değerli bir hanım, sevgili Hilal, akıl hocam diyeyim kendisine.. gülümseyen yüzüm oldun, teşekkür ederim canım.. hayat bu, inşa etmekle geçiyor. sen de inşa et mutluluk dolu bir hayat kendine.. sessizleri oynuyorum sayende.ama memnuniyetle.
dün 20 senelik dostumla konuştuk uzun uzun kaçtır arıyorum açmıyorsun dedi. geçen aradığında, sesim yoktu ya dedim. konuşmak işkenceydi bana.. özlemişim ya, çok özlemişim.. acilen Bursa'ya gitmem lazım... hem de en acilinden. çok özledim dostlarımı... dayımı da özledim. kuzenle uğraşmak istiyorum uzun uzun... kuzenim 14 yaş küçük benden, kocaman delikanlı oldu kerata.. yakışıklı bir kerata hem de. malesef fenerli. demiş miydim, ailemde ki tek GALATASARAY lı benim. anne tarafımda yani... elhamdülillah...
bir de nazar boncuğu olayı var.. sevgili Seyyah çok kırdın çok, yersiz kıran yersiz kırılır.. yorum dahi yapmak gelmiyor içimden.. anlamıyorum dedim ya.. anlamıyorum...
ne vardı bir de, bir deprem oldu ülkemde.. oraya gelemedim değil mi? aslında başından beri yazmak istiyorum.. ama şehitlerle, deprem olayına gelemedim 2 seferdir.. gelemedim.. gelemedim.. unutmadım.. yazamadım.. utandım.. Kürt bir baba, Türk bir anneden dünyaya geldim.. ama şimdilerde, Kürt olmaktan ve Türk olmaktan ötesi düştü bana.. insan olmayı özledim ben ya... insan görmeyi de özledim.. insanlığımız öldü.. başımız sağ olsun...
bir de anestezi diyorum.. doktor diyorum.. ben ne diyorum?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)