zaman nasılda acımasızca geçiyor.. kaç bin yıllar derken dahi, dile kolay geliyor söylenmesi.. an bile öyle değil mi? hiç anı yakalayamadığınızı, herşeye geç kaldığınızı anladığınız oldu mu? benim oldu. hem de çok oldu. bu yaşa geldim, herkes gibi kayıplarım oldu, herkes gibi yanlışlarım oldu... herkes gibi başarılarım oldu. ama ulaşamadıklarımda çok oldu.. hayıflandığım pişmanlığım ise 2 tane oldu. birisinde herşeyden vazgeçmiştim.. 16 yaşımdaydım.. aslında herşey 14 yaşımda başlamıştı ya.. sonuca bağlamak adına 16 dedim. bir diğerinde de, hiç olmaması gereken birisine aşık olmuştum. hayatımın en büyük 2 hatası işte bunlardır... birisinde vazgeçmişliğim, diğerinde hayata tutunma yanlışımdır..
aşk bir yanlışlık hali değildir aslında, aşk bir var oluşun, bir hayat tecrübesinin ve gülümseyişin adıdır. ama bana ölümün en soğuk haliyle geldi aşk...
o sebeple uzun yıllar inanmadım hayata, aşk denen yalana..
şimdilerde kalbimi yoklayan aşk mı, yanılgı mı onu anlamaya çalışıyorum. istiyor muyum böyle bir şeyi? hayır sanmıyorum.. karşılıksız olması değildir bir aşkın acı kısmı, kirletilmiş olması, yarı yolda bırakmasıdır en kötü ve acımasız yanı... ben onu yaşadım.. yaşamaktan korkuyorum.. karşılıksız sevmekte güzeldir aslında.. bir şeyden eminsindir, sevdiğinden.. sevildiğinden emin olmak ne güzeldir aslında.. emin olduklarımı hiç sevemedim ama...
bugünüde bitirdik işte bir şekilde.. şükürler olsun ki, kötü bir şey olmadı. bugün dışarı çıktım, kulağımda kulaklıklarla, yine kendime bir duvar örmüş buldum kendimi. elime telefonu alıp, müzik dinleyerek gezdim.. hava güzeldi, esiyordu ama ılıktı. sessizlik yoktu yada vardı, ben fark etmedim. Ankara'yı dinliyordum. ve sevdiğim bir kaç şarkıyı. müzik dinlemeyi seviyorum.. mesaj atmak gelmedi içimden yada kimseyi aramak.. kendime yöneldim. kendimle hasbihal etmedim ama.. kendimi dinlersem, bin ah işitecektim ben de kendime sırt çevirdim. bugün okumak için Canan Tan'ın bir eserini aldım, yüreğim seni çok sevdi olmalı adı.. bir kitabını okudum sadece yazarın. birikimli olduğu muhakkak, duyarlıda sanırım, bu kitabında organ naklini işlemiş , bir kitabında eroin konusu vardı. ama derinlik yok.. belki bu kitabında o aradığım ruh derinliğini hissederim. Elif Şafak ise öyle mi? ya benle ruh hali uyuşuyor yada o cidden yüreğe, ruha, hayata dokunuyor.. bilemiyorum artık.. okusam bitiremem dediğim kitaptır, Elif Şafak'ın aşk adlı romanı.. elime sevgili dostum Tuğba'nın tavsiyesi ile aldım. 1 yıl olacak o kitabı okuyalı. ağlaya ağlaya okudum bazı yerlerini. düşündüm okurken, kelimeler beynimde çınladı... öyle dokunaklıydı aşk.. öyle ince, öyle hassas.. bir gece bir gündüz aldım elime. bitirmezsem biterim diye diye okudum. bitince üzüleceğimi bile bile okudum..
bir Aziz Zahara var mıdır acaba? var mıdır ? sevmeyi seven.. aslında bir Aziz Zahara ile karşılaşsam tanır mıyım ki onu? bu da muallakta bırakan bir soru...
bu arada, birisi sizin yokluğunuzu hissetmiyorsa, ansızın aklına gelmiyorsanız, sizi özlemiyorsa... bir Aziz Zahara olsa karşınızda ne çıkar ki... susuyorsam, susuşunadır aşk...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder