22 Mayıs 2011 Pazar
Aldatmak İstiyor musunuz????
“ konumuz yasak ihlali!!! “
Düne ait bir köşe yazısını bugün kahvaltı masasında okuma fırsatı buldum. Çok ilginç bir konu vardı. Başlık dikkat çekiciydi ne de olsa cinsellikle ilgili olan her konu, dikkat çekici ye da kınayıcı bir tepkiyle karşılaşmak zorundadır. Okuruz, ya ilgili olduğumuzdan ya da kınamak istediğimizden. Ben kınamayı sevmem açıkçası. Karşılıklı ise istekler ve buna taraflar gönüllü ise bana kınamak değil, Allah hidayete erdirsin demek düşer. Bekar ya da evli olmaları, birine söz vermeleri de beni ilgilendirmez. Ayıp mıdır bu durum? Sonuna dek ayıp olduğu aşikâr elbette. Başka bir köşe yazısında sosyolog bir yazar olan,Ali Bulaç beyefendi, ise şöyle yazıyordu. Eski ahitte yemindir evlilik, dinimizde ise akit.. Yani söz ve anlaşmadır terim anlamlarıyla evlilik. Kurumsal olarak görenlerde vardır..Buraya dek yine tamam. Özellikle evli iseniz bu resmen iğrençliktir. Ama erkek yapınca çapkın, playboy olurken, kadın yapınca, ahlâki çöküş başlamıştır. Sanat için soyunmak ahlâkı çökertmez ama, çünkü onun bir anlamı vardır. Sanat için bedensel bir sunum asla kötü bir olay teşkil etmez. Buraya dek de tamam. Açıklamalar şu şekildedir. Kadın anadır, kadın namustur, kadın mukaddestir. O aldatırsa biter, sütü bozuk olur. Taşlamak dinin emri, hani yani onun için kriterler, şartlar çok nettir ve ağırdır. Kolay kolay şeriat kurallarını gerçekten elde edemeyiz. Ama dinde kadın da erkek de aynı cezayı alır. Bekar olan için 100 sopa, evli için recm dir ceza. Günümüz toplumunda ise kadın öldürülür.Sormadan sual etmeden hem de. Öldürmeyi asla tasvip etmiyorum.Yapmışsa bir yanlış, boşarsın, yolunu ayırırsın. Nefret eder, lanet edersin. Ama cana kıyma hakkını sana ne Allah, ne devlet vermez. Ama o hakkı sevgili onur ve şeref sahibi erkeklerimiz (!) kendilerinde görür nedense. Kadın mukaddestir de evlendikleri ya da evlenecekleri erkek onur, şeref yoksunu olma hakkına sahip midir? Sanırım sahipmiş.Köşe yazısının başlığı ise şu idi;
“ ALDATMAK İSTİYOR MUSUNUZ? “
Sayın yazar Elvan Demirkan’la Açık Düşünce adlı köşe yazısının başlığıydı bu soru cümlesi. Bu soruya evet diyecek kaç kişi bulurum diye düşünmeden edemedim açıkçası. Çevremde bulamam dedim bir an, neden bulamayacağım ki diye düşündüm sonra.İnsanın doğasında çiğ süt emişlik varmış ya.Yazı şöyle başlıyordu, “hayat kısa, aldat!” bu öneriyi yapan kişi yazar değildi, bir internet sitesinin önerisiydi. Hani diyeceksiniz ki, bir site diyor diye neden bunu yapayım? Yapanlar varmış, ve bunu yapan sitenin 12 milyonluk bir üye girişi varmış ay da. Ve her gün 2500 yeni üyelik için başvuru alıyormuş. Site sahibi ise biz kimseye boşanın demiyoruz diyor ama % 30 luk kısmı yani 4 milyonluk bir evli üyesi varmış bu sitenin. Yazarımız konuyu eleştiriyor. Buraya dek normal tabi ki. Aklı başında hiçbir insan aldatmayı tavsiye etmez. Site sahibi kişi ise iğrenç yaklaşımları var. Boşanma avukatlarını boşanmaya teşvik ettiği için suçluyor musunuz diyor? Kendisini masum ve hayırsever gören karakter yoksunu , aç gözlülük duygularıyla, internet denen pastadan maddi çıkar sağlamak için neleri mazur gösterip, nelerle örnek veriyor? Dayak mağduru olan kadınlar ne yapsın, ya da mutsuz, devamlı kavga eden, tartışan, saygısızlaşan evlilik sahibi insanlar ne yapsın? Tabi ki boşanma avukatları ile sorunlarına çözüm arıyorlar. Şiddet yoksa çabalamaları gerekir düşüncesindeyim ki bu benim düşüncem. Çünkü aşk denen güzellik , yalan, masal adı her neyse sizin için o bir şekilde biter.Ama saygı ve onunla birlikte sevgi gelir. Hatasız kul yoktur , anlayışlı da olamaz insan her vakit. Gözü yüksektedir , geride kalanı hiç eder ve buna da bir açıklama vardır. Daha iyi şekilde yaşamak için çırpınıyorum yaranamıyorum. Bu yaklaşım kimseyi mutlu etmiyor maalesef. Herkes dar bir pencereden görüyor ve sonunda bir başkasında ilgiyi bulan kadın ve erkek için de kapı açıyor. Ben ilgisiz kaldım diye sonu bu mu olmalıydı diyen kişi ise mağdur oluyor? Mağdur bir değil iki kişi bunu kimse göremiyor. Çünkü ihmal edilene şeytan çabuk yaklaşıyor,çalışıyorum diyene de şeytan çabuk yaklaşıyor. Diğer ihmal edilene yanlış yapmak, ya da kavga etmek için zemin hazırlıyor. Her zaman söylerim, hiçbir iyilik ve kötülük tek taraflı olmaz. Bir yer de bir eylem varsa iyi güzel olan veya ters olan en az iki de kahraman vardır.. Konu böyle ilginç ve iğrenç olmanın dışında, farklı bir boyuta varıyor temeli aynı olan. Son zamanlar da gerçekleşen bazı evli erkeklerin tercihleri ve onlara sunulan yorum benim dikkatimi nahoş şekilde çekiyor. Örneklerle görüşünü dile getiren yazar, bazı doğru ve bazı da itici tespitleri var. Son günlerde duyulan yabancı diyarlarda ki olaylarla yazısına devam ediyor.En kötü örnek ise IMF başkanı olan bir kişinin hizmetliye zorla cinsel baskı uygulaması tabi ki.Sonrasında, ünlü bazı erkek oyuncuların, tercihleri bir gecelik kaçamakları ya da uzun süren kaçamakları yüzünden biten evliliklerinden dem vuruyor. Buraya dek anormal bir şey yok. Anormal olan ise, erkeklere aldatma eylemini gerçekleştirirken yardım eden diğer kahramanlardan bahsedilme kısmı. Niteliği düşük kadınlar oluyor bu kişiler. Niteliği neden düşük peki bu kadınların? Bazıları hizmetçi, bazıları dadı. Ve aldatılan eşler de kariyer sahibi başarılı kadınlar. Ve kocalarının tercih ettikleri kişiler kendilerinden kariyerce (!) düşük niteliksiz kadın olmaları. Eylemin kötülüğünde hemfikiriz yazar hanımla birlikte. Ama kadınların niteliksiz olması zaten yaptıkları bu olayla belli olmuş. Yaptıkları iş bu olayı niteliği düşük kadınlar olarak sınıflandırmamalı. Yoksa Demi Moore gibi kariyer sahibi bir kadının kendi gibi kalitesi belli olan oyuncu eşini aldatmasını normal kılardı. Neden çünkü Demi Moore anımsadığım kadarı ile kendi gibi ünlü oyuncularla eşini aldattı. Ve bu aldatmayı nitelikli mi yapıyor sorusuna getirdi beni? Ve yazarın bir tespiti çok hoşuma gitti, bir kadın olarak beğendim.Ama feminist biri değilim kesinlikle ama bu feminen tespiti beğenmeden edemedim. Kadınların başarısı arttıkça, erkeklerin karşısında çekicilikleri azalıyormuş,İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre.. Buraya dek noktalansaydı güzeldi. Ama yazının finali beni dehşete düşürdü." Bu gidişle kadınlar da kocalarına sahip çıkmak için, kendi, evlerini temizleyip kendi çocuklarına bakmayı öğrenecekler herhalde…” evet yazı böyle bitiyordu. Ne kadar ayıp olurdu değil mi? Bir kadının ailesinin huzuru, mutluluğu için, temizlik yapmayı öğrenmesi, çocuklarını büyürken emek v ermesi… Ne kadar itici bir şey olurdu kariyer yapan hanımlar için. Ne denli harika bir final cümlesiydi.Taşıyıcı anneler ne güne duruyor ki? Kariyer yapan hanımlar 9 ay neden yorulsun ki Böyle bir öneri ile gelin lütfen … Ama çok sevdiğim bir söz ile bitirmek istiyorum yazımı, sevgili Nuh Gönültaş’ın 2000 yılında köşesinde okumuş ve düstur edinmiştim kendime.. “Kimseyi kendi ölçülerinle yargılama, Herkesi kendi ölçüleriyle yargıla. Ahlâksız benim ahlâkıma uymayan değil, ahlâksız kendi ahlâkına uymayandır.”
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)