kaç gündür yazmıyorum sanırım, yazacak çok şey var... hem de çok acı var... değinmek istiyorum ama elim gitmiyor.. susuyorum.. utanıyorum... belki yazarım belki yüreğim dile gelir acımız adına... ama belkilerden yana kullanıyorum yazma hakkımı... şimdilik....
mide bulantılarından cidden bıktım. sebebini az çok tahmin edebiliyorum, çözüm olmayışına ise deliriyorum.delirmek işte yanıma kâr kalan... bu hafta neler oldu... bu hafta çok şey oldu... ummadığım şeyler oldu mesela.. beni gülümseten, mutlu eden, düşündüren.. ağlatan kısmına gelemiyorum ama.. elim gitmesin istiyorum.. ölümü yazmak zoruma gitmiyor.. bilakis , ben her daim dile getiririm. eninde sonunda öleceğiz , bu kadar çaba niye diye sorgularım.. ama bu kez yüreğe dokunan ölümün adı, vatan sevdası... dedim ya susa kalıyorum...
ansızın biten bir masalın, biterken, kırıkları yüreğime batan masalımın, yeniden vuku bulmasıydı beni böyle gülümseten ve düşündüren... yine biteceğini bildiğim masalımın, yetinmesini bileni rolü düştü yine bana. sükût ediyorum, sessizlik yalanına yol gösteriyorum. çok çok söylemler birikti içimde, aşk'a dair, gitmelere dair.. biz olmadığımız için, bize dair diyemiyorum ama...
biliyorum ki, karşımdaki insan için değerliyim, değerlim olduğunuda biliyor.. ama varlığını, varlığıma ekleyemiyorum.. derdine derman olamıyorum.. o zaman ne önemi var ki sevmenin diye bir soru çıkıyor karşıma... bugün, aylar öncesi geldi aklıma... dünyanın simsiyah bir yalandan ibaret olduğunu düşündüğüm vakitler geldi aklıma.. gülmez olduğum, güvenimi yitirdiğim vakitler.. o vakitler tanıdığım Zafer ve söylemleri, Mevlana sevgisi, umutları, inancı, fark etmeden güldürdüğü geldi aklıma... dost dedim böyle olur... ve şimdilerde güldürmeyeceğini bildiğim bir masal dinliyorum kendimden... herkesten, herşeyden uzak duruyorum. kırılmaktan korktuğumdan değil, ona zaten hazırlıklıyım.. acaba hazırlıklı mıyım? her defasında kırılan ben oluyorsam hazırım sanmamda normal olsa gerek... ve bu defa açılan yaralarımı, Zafer yada başka bir dostu dinleyerek sarmayacağım. bırakacağım kanasın... kendime gömülme vakti vakit.. kendi dünyamı döndürme ve durdurma zamanı...
aşk yetinmeyi bilmektir aslında... nedense hep ben yetinmek durumundayım. yanlışlığından mı? yanlış olan ben olduğumdan mı bilmiyorum...
işin özü, sözlerimi yitiriyorum... sözsüz şiirler fısıldamaz oldum rüzgâra, sevgilinin kulaklarına fısıldasın diye, seni seviyorum diyede, geceye seslenmiyorum... dedim ya, lâl olma sevdasına düştüm... karşılığı yok diye belki de... en kötüsü karşılığı olmayan aşk değildir. en kötüsü, sizi yarı yolda koyacak olanı sevmenizdir... aşk'ınıza leke düşürendir... karşılıksız diye aşk'tan vazgeçemezsiniz... sabretmekte beyhudedir.. ama siz acı çekmeyi seversiniz.. siz kutsamayı seversiniz aşk'ı... benimkiside o misal.. umut yok, vuslat yok,o yok... ama var işte solumda... duruyor öylece orada.. sızlatsa da... yetiyor bana....
offf çekesim var, offf lardan bir dağı değil, yüreğimi yıkasım var... gülüşünü seviyorum... yokluğunda tükendiğim kadar... aynı gökyüzü altında olmasakta, aynı vatan toprağında nefes alıyoruz ya, yetiyor sanırım bu da bana.... susuyorsam susuşuna... susuyorsam benim olmayışına.. susuyorsam senin olduğumu anlamayışına...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder