29 Ağustos 2011 Pazartesi

Serzenişler...Beşiktaş.. Bayram..

dün benim için çok çok güzeldi.. ruhen güzeldi, yorucu olsada güzeldi. özeti bu.. özetlik bir hayatım var sanırım. o sebeple, özetlerle başladım.. detaylarla devam edeceğim sanırım..
detaylar ; öncelikle, Kağıthane ve Nurtepe dolaylarından nefret etmek üzereydim. İftar müthiş güzeldi, hoş insanlarla.. hoş lezzetler harmanlanmıştı. kediler etrafta inci tanesi gibiydi.. Ezan çok güzeldi.. hava eserken, ruhum dinlendi.. içtiğim çayda ayrı bir keyif vardı. dönüş yolu beni epey şaşırttı.. beynimde çok soru vardı, çok merak iyi değildir bilirim. ama elimde değildi.. Beşiktaş'a gittim, stadı gördüm ama haliyle bir şey hissetmedim. birisinin o taraflarda arabasını bulamadığı geldi aklıma, maç sonrası , yenilgi sonrası. tebessüm ettim.. eski bir yerleşim birimiydi gözlemlediğim kadarıyla Beşiktaş.. sahil kenarı olduğundan mı anlamış değilim, alkol alımı yüksek bir yer olduğu belliydi. GALATASARAY üniversitesini gördüm, kızım burada okur inşallah dedim. Hani doktor olmak istiyor ama en yüksek hukuk orası. orada okusun . Doktor olup kırana dek kalpleri.. kırılmış kalbim, çok kırılmış farkındayım.. sonra caddede giderken, ki bu gidişte, son ses müzik dinlediğimi es geçemem.. her yeri görsel olarak fazla inceledim sanırım. buralar mıydı dedim.. güzeldi vesselam,ferrari satan bir yer gördüm, durup saygıyla baktım. ama en çok porschelerin önünde ben bundan istiyorum ya dedim. istemek başarmanın yarısı bile değildir ama sınır mı var istemelerde? parkta oturdum, denizi seyretmeye başladım.önümde kayıklar ve yatlar vardı, birisinin adı, ZOE idi sanırım. İngiliz adı verilmiş diye iç geçirdim o esnada. aklıma üşüşenler, kırdı yine beni. iç çektim uzunca, dileklerim vardı , sorularım vardı.. şu sorulardan ne kadar bıktığım geldi aklıma. cevapsız kaldıkları için bitiremediğim geldi .. bitsin istiyor muydum peki? belki. belki de değil.. bilemezsin ki.. ben biliyordum bu sorunun cevabını.. başlamayan biter miydi?

Erkan Oğur dinliyorum şu anda, bülbülüm altın kafeste adlı türküyü.. çok severim bu türküyü. dayanamadığım yarin yokluğudur, onsuzluktur dercesine dalar giderim tınılarında..

bakındım uzun uzun denize, atamadım içimdeki korkuları ama, atılmıyordular, hayalet gibi yapışmışlardı yakama, nefesimi çalmak istercesine.. inadına kalsam dedim, vazgeçmesem ne olur? vazgeçerse ya benden? ya o giderse? evet.. farkına vardım sonunda korkuma sebep olanlardan birisinin cevabına, o gidecekti.. o vazgeçecekti.. korkum gitmek değildi, gitmesiydi..

Ortaköy'e doğru ilerlerken , güzel semt vesselam demeden edemedim. Ki, o esnada, TRT'yi gördüm. İnsan nelere dalıyor, neler onu daldığı dehlizlerden gün yüzüne çekip çıkarıyor anlayamıyorsunuz... anlayamadıklarıma anlam yüklemekten vazgeçtim dün gece.. ama bugüne yine anlamlar yükledim, özlemler biriktirdim.
yarın bayram..
inandığım herşey adına diyebilirim ki, bayramları hiç sevmiyorum. boğuluyorum, yalan deryasında yüzüyormuşum gibi geliyor çoğu zaman. sahte tebessümleri, 3 güne sığdırma hastalığına kapılmış gibi insanlar.. gelenin başımız üstünde yeri var elbette.. sağolsun deriz.. ama surete bakınca tebessüm ettirmiyorsa o, yapmacık bir geliştir.. bana göre öyle. çocukluğumun bayramlarında hiç bitmeyen kavgalar vardı, babam vee annem bayramları zehir ederdi.. sanırım içimdeki çocuk küsmüş o bayramlara... artık barışma vakti geldi diyeceğim bir yaşta değilim. elimde olmayan bir şeydir, sildiğimi geri yazmamak.. pişman da değilim, bir avuç şeker için gülüşler biriktirmek isterdim, yeni giyeceğim urbalara, prenses edasıyla bakmak isterdim ama, ruhumun ölen yanına, beyaz bir kefen geçirmişim. umutlu yazmam lazım aslında bugün, Müslüman olana yeise düşmek yakışmaz. yeis değil aslında bu, bu benim her daim , her yıl bayramların yansıttıklarına dair az bir kelam.. kırılmış olanı tamir edemezsiniz, hayata küstüğünüzde yeni sayfa açmak yetmez aslında, çünkü defter kirlenmiştir bir defa. yeni sayfada o defterin sayfasıdır nasılsa..
yeni bir defter alıp açtığımda değişecek hayat biliyorum. o deftere el uzatacağım an uzakta mı yakında mı onu bilemiyorum işte...

beni her bahar ağlatacak olan sevgiliye değil, yokluğunda özletecek insana selam olsun demek lazım.. kapıdan içeri girdiği an, sımsıkı sarılıp, bu kadar uzun gitme demek istemek lazım.. uykudan uyandığında, neden beni seyrediyorsun böyle doymamacasına dedirtmek lazım.. aşk sır değildir. aşk yaşanmak içindir.. hayat gibi.. hayatlar sır oldukça, mutsuzluklar sancılı bir süreç sunar.. paylaştıkça artan güzellikler vardır.. tebessümler gibi. bir çok gidişi sevdim ben, bu defa gitmek değil kalmak istiyorum.. ama nasıl kalacağımı bilmiyorum. elimi bir tutan yok mu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder