Vedaları sevmez kimse.. ve vedaları sevmemekle başlar gitmeler. bir hoşçakal demekten âciz kalırız.. susarız.. suskunluğumuz çok şey anlatır bazen.. ve bazen de suskunluğumuz, korkaklığımızın yansımasıdır... susuyorsam asaletimdendir diyenlerin, züğürt tesellisiyle yaşadığını düşünmüşümdür hep.. verilecek cevabımızın olmaması da muhtemel tabi ki... mesela, size hakaret eeden birisine, sessiz kalmak bir erdemdir.. kötüyle kötü olamazsınız.. oldukça siz de aynı çamura bulanırsınız...
şimdilerde ben bir sessizliğin fırtınasına kapılmış gidiyorum.. savrula savrula nereye dek sürükler beni bu fırtına bilmiyorum.. susuyorsam asaletimden değil ama biliyorum. içim de öyle çığlıklar atıyor ki kırılan kalbim, sağır olmak üzereyim.. özledim diyememek.. neyi özlediğini dahi bilememek.. ne kadar ağır geliyor ruhuma.. ben hiç gemi olmadım ki diyorum, bir limana sığınma ihtiyacı hissedeyim.. tutulduğum fırtınalara karşı savrulmayı bildim ama kaçmasını bilemedim.. kaçışlarım oldu benim de elbet, elbet suskunluklarım oldu.. bittiğini bildiğimde sustum hep.. sonu olmadığında konuşmanın, noktalama işaretlerimi yitirdiğimde sustum.. çünkü, nerede, nasıl duracağımı bilemediğim vakitlerde sustum..
şimdilerde diye yine başlamak istiyorum paragrafa.. şimdilerde susmak istemiyorum, o kadar çok sorum var ki; hiç bir yanıt olmamasına imkan veremiyorum. çırpınıyorum, suallerimi birbir içime gömüyorum.. patlamaya hazır bir volkan misali, doluyorum doluyorum.. ve patlamaktan korkuyorum..
hepimiz bazen susarız, hepimiz bazen, ipin ucunu kaçırırız... korkulara ggebe akşamların sabah olmasını isteriz. bir evin duvarları üstünüze geldiğinde, kaçmak istersiniz herşeyden.. duvarlar üstüme geliyor.. ruhum çığlıklarıyla umutlarımı yıkıyor.. gözlerime birikenlere sözüm geçmiyor.. alıp başımı gidesim var, bu bir mekanı terk etmek değil, bu bir şehri ardında bırakıp gitmek değil, bu renklerin siyaha dönmesi gibi birşey... umutlara kurulan hayallerin, üstünüze, çığ gibi düşmesi, yüreğinize dolan yaşların, sel olup sizi boğması gibi...
kendime kızgınlığım bu aralar.. kendime kırgınlığım.. nasıl oldu da, duvarlarımı yıktım diyorum.. binbir zorlukla ördüğüm duvarları kimse değil de benim yıkmış olmam , canımı acıtıyor.. canımı neler acıtmıyor ki? ne yarama merhem var, ne sorularıma cevap... hayat benden ne istedin diyorum? bir sorum daha olacaktı? neden? neden? neden? ve sen kimsin diyorum? ben seni tanımıyorum.. ve bilmediğimin bedelini ödüyorum... ödenen bedellere bir yenisini daha eklemek üzereyim.. gülüşlerimi çalıp giden her neyse, her kimse, bir ah aldın bilesin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder